Our current house is too small, so we decided to move.
- Şimdiki evimiz çok küçük, bu yüzden taşınmaya karar verdi.
I got to know my current girlfriend at the gym.
- Şimdiki kız arkadaşımı cimnastik salonunda tanıdım.
I am going to leave my present job.
- Şimdiki işimi bırakacağım.
You must live in the present, not in the past.
- Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.
You must live in the present, not in the past.
- Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.
People mistakenly think that the past was better than the present.
- İnsanlar hatalı olarak, geçmişin şimdikinden daha iyi olduğunu düşünürler.
My immediate boss is tough to please.
- Şimdiki patronumu memnun etmek zordur.
All of us are connected with the past and the future as well as the present.
- Hepimiz şimdiki zamanın yanı sıra geçmişle ve gelecekle bağlandık.
In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
- Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
I'm at the airport now.
- Şimdi havaalanındayım.
Shall we start the meeting now?
- Toplantıyı şimdi başlatalım mı?
This sentence is in the present tense.
- Bu cümle şimdiki zamandadır.
I've just arrived. I haven't even emptied my suitcases yet.
- Şimdi vardım. Valizimi bile henüz boşaltmadım.
As yet, everything has been going well.
- Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
Are you seeing anybody now?
- Şimdi birini görüyor musun?
At the beginning you had disliked the idea, but now you seem to be content.
- Başlangıçta bu fikirden hoşlanmamıştın ama şimdi memnun görünüyorsun.
I can't answer you here and now.
- Sana şimdi yanıt veremem.
I want you focus on the here and now.
- Burada ve şimdi odaklanmanı istiyorum.
Now that he's retired, Yves can look forward to a contented and placid life.
- O şimdi emekli, Yves memnun ve sakin bir yaşam için sabırsızlanabilir.
Tom has probably figured out by now that Mary is John's girlfriend.
- Tom muhtemelen Mary'nin John'un kız arkadaşı olduğunu şimdiye kadar anlamıştır.
Can you please go away now?
- Şimdi gider misiniz, lütfen?
We have to do this right away.
- Bunu şimdi yapmak zorundayız.
For you to come out and say that kind of thing now would just be pouring oil on the fire.
- Şimdi dışarıya gelmen ve o tür bir şey söylemen yangına körükle gitmek olur.
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
Where do you live at the moment?
- Sen şimdi nerede oturuyorsun?
Where are you sitting at the moment?
- Sen şimdi nerede oturuyorsun?
Even now, I occasionally think I'd like to see you. Not the you that you are today, but the you I remember from the past.
- Şimdi bile, ara sıra seni görmek istediğimi düşünüyorum. Fakat bugünkü seni değil geçmişten hatırladığım seni.
But for the safety belt, I wouldn't be alive today.
- Emniyet kemeri olmasaydı şimdi hayatta olmazdım.
We're very busy just now.
- Biz şimdi çok meşgulüz.
I can't think of his name just now.
- Ben şimdi onun adını hatırlayamıyorum.
In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils.
- Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.
That's not surprising nowadays.
- Şimdi bu sürpriz değil.