şiddetli

listen to the pronunciation of şiddetli
التركية - الإنجليزية
severe

We may have a very severe earthquake any moment now. - Şu anda çok şiddetli bir deprem her an olabilir.

Tom has a severe headache. - Tom'un şiddetli bir baş ağrısı var.

violent

John had a violent quarrel with his wife. - John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.

The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining. - Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.

bitter

I was bitterly disappointed. - Ben şiddetli bir hayal kırıklığına uğradım.

The winters were bitterly cold. - Kışlar şiddetli soğuktu.

fulminant
stern
consuming
astringent
gusty

Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles. - Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.

ferocious

Layla's house was devoured by a ferocious fire. - Leyla'nın evi şiddetli bir yangınla yok oldu.

(Hukuk) vigorous, severe
vehemently; passionately, with great feeling
exquisite
strong

The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.

A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation. - Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.

flash

Dozens of people have died in flash floods triggered by torrential rain. - Onlarca insan şiddetli yağmurun yol açtığı ani su baskınlarında öldü.

flaming
intense; severe, violent; vehement; passionate
cast iron
vehement
acute

This city will suffer from an acute water shortage unless it rains soon. - Bu şehir, yağmur yağmazsa yakında şiddetli bir su sıkıntısı yaşayacaktır.

frenetic
violent; intense, intensive; severe; acute; bitter; furious; drastic; passionate; excruciating
brutal
sharp

I have a sharp pain in my chest. - Göğsümde şiddetli bir ağrı var.

There was a sharp peal of thunder. - Şiddetli bir gök gürültüsü vardı.

harsh

If the climate is harsh and severe, the people are also harsh and severe. - Eğer iklim sert ve şiddetli ise, insanlar da sert ve şiddetlidir.

frenzied
furious

The fire is burning furiously. - Yangın şiddetli bir şekilde yanıyor.

burning

The fire is burning furiously. - Yangın şiddetli bir şekilde yanıyor.

violently, severely
heavy

The game was canceled because of heavy rain. - Şiddetli yağmur nedeniyle, oyun iptal edildi.

A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation. - Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.

extreme

Tom is extremely violent. - Tom son derece şiddetli.

deep

Tom speaks with a deep southern accent. - Tom şiddetli bir güney aksanıyla konuşur.

forceful
drastic

We've seen drastic changes since then. - O zamandan beri şiddetli değişiklikler gördük.

{s} intensive
{s} fucking

It's so fucking cold! - Hava çok şiddetli soğuk.

{s} fierce

His thirst is fierce. - Onun susuzluğu şiddetli.

A fierce battle took place at Monte Cassino. - Monte Cassino'da şiddetli bir savaş oldu.

{s} strenuous
severest
{s} intense

That was really intense. - O gerçekten şiddetliydi.

The bite of this spider causes intense pain. - Bu örümceğin ısırması şiddetli ağrıya sebep olur.

severly
{s} stormy
{s} poignant
{s} smashing
stark
(Kanun) grave
{s} torrential

The torrential rain did quite a bit of damage. - Şiddetli yağmur bir hayli zarara yol açtı.

Dozens of people have died in flash floods triggered by torrential rain. - Onlarca insan şiddetli yağmurun yol açtığı ani su baskınlarında öldü.

wild
stringent
thunderous

The soprano received thunderous applause for her performance. - Soprano performansı için şiddetli alkış aldı.

crave
{s} round
virulent
intemperate
stiff
excruciating

That looks so excruciatingly boring. - O çok şiddetli şekilde sıkıcı görünüyor.

towering
rigorous

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing. - Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.

passionate
rigid
boisterous
rude
{s} sweeping
{s} hot
bad
{s} smacking
sledgehammer
castiron
{s} hard

It began raining hard. - Şiddetli yağmur yağmaya başladı.

It snowed hard yesterday. - Dün şiddetli kar yağdı.

driving
energetic
şiddet
violence

He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence. - O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.

Violence erupted all over the city because of the food shortages. - Yiyecek yokluğundan dolayı şehrin her yerinde şiddet patlak verdi.

şiddet
severity

His running away from home is due to his father's severity. - Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.

ani ve şiddetli rüzgâr
squall
şiddetli biçimde
intensely
şiddetli yağmur
pour

It poured for three days. - Üç gün şiddetli yağmur yağdı.

It was pouring rain all morning long. - Sabah saatlerinde şiddetli yağmur yağıyordu.

şiddetli (duygu)
strong
şiddetli rüzgâr
gale

The roof was torn off by the gale. - Çatı şiddetli rüzgar tarafından yırtılmıştı.

şiddetli yağmur
cloudburst
şiddetli akım
heavy current
şiddetli akıntı
shoot
şiddetli alkışlar
shouts of applause
şiddetli arzu
consuming desire
şiddetli açlık
ravenous hunger
şiddetli esmek
rage
şiddetli esmek
rush
şiddetli esmek
storm
şiddetli geçimsizlik
irretrievable breakdown of marriage
şiddetli geçimsizlik law extreme incompatibility
(a ground for divorce)
şiddetli hava koşulları
severe weather
şiddetli istek
thirst
şiddetli karın ağrısı
griping pains
şiddetli met hareketi
springtide
şiddetli mücadele
warm work
şiddetli olmak
rage
şiddetli rüzgâr
fresh breeze
şiddetli rüzgâr
blast
şiddetli rüzgâr
strong wind
şiddetli soğuk
freeze up
şiddetli tartışma
ironclad argument
şiddetli ve ani yağmur
waterspout
şiddetli yağma
pelt
şiddetli yağmur
driving rain
şiddetli yağmur
heavy rain

A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation. - Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.

The game was canceled because of heavy rain. - Şiddetli yağmur nedeniyle, oyun iptal edildi.

şiddetli yağmur
downpour
şiddetli çatışma
close fight
şiddetli şey
heck
şiddet
{i} intensity

We were shocked by the intensity of our mother's anger. - Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.

şiddet
{i} force
şiddet
asperity
şiddet
volume
şiddet
(Kanun) virtue
şiddet
rage

The storm raged fiercely all that night. - Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.

The storm raged for three days. - Fırtına üç gün şiddetle devam etti.

şiddet
heavy

The heavy rain prevented us from going fishing. - Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.

As you know, we were late due to the heavy rain. - Bildiğiniz gibi, şiddetli yağmurun sonucu olarak geç kaldık.

şiddet
turbulence

A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing. - Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.

şiddetli geçimsizlik
severe conflict
şiddet
intension
şiddet
fervency
şiddet
impetus
şiddet
vehemence
şiddet
severeness
şiddet
vehemency
şiddet
roughness
şiddet
heaviness
şiddet
fury
şiddet
strength
şiddet
bitterness
galiz ve şiddetli nesne
galiz and heavy objects
Şiddet
amplitude

Fizik te ki manası.

şiddet
violent resistance
beklenen en şiddetli deprem
(Çevre) maximum credible earthquake
güçlü ve şiddetli dalga
roust
kısa süren şiddetli rüzgâr
scud
kısa ve şiddetli yağış
flurry
tropik şiddetli humma
calenture
çok şiddetli
towering
şiddet
fierceness
şiddet
sharpness
şiddet
stringency
şiddet
harshness, stringency, rigorousness
şiddet
edge
şiddet
harshness
şiddet
impetuosity
şiddet
intensity; severity; violence; vehemence
şiddet
intenseness
şiddet
acuteness
şiddet
rigour [Brit.]
şiddet
rigor

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing. - Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.

şiddet
forcefulness
şiddet
lustiness
şiddet
violence; rage; vehemence; intensity; severity; fierceness; rigour, rigor; turbulence; brute force; force, strength
şiddet
rough stuff
şiddet
keenness
şiddet
forceful
şiddet
{i} smartness
şiddet
{i} virulence
şiddet
{i} rigour
şiddet
{i} tempest
şiddet
flame
şiddet
vehement

We are vehemently opposed to political correctness. - Biz şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyoruz.

He is vehemently opposed to political correctness. - O şiddetle politik doğruluğa karşı oluyor.

şiddet
fieceness
şiddet
smart
şiddet
bovver
şiddet
lusty
şiddet
{i} sting
التركية - التركية
Aşırı
Etkisi çok olan, zorlu: "Bir aralık rahmetli babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu."- F. R. Atay
Zorlu, sert
Hızlı: "Şiddetli yağmurun damlaları camı dövüyordu."- R. Enis
Hızlı
(Hukuk) ŞEDİT
(Osmanlı Dönemi) MİHYAC
(Osmanlı Dönemi) KIRA'
(Osmanlı Dönemi) KADDA'
şiddet
Hız. Duygu veya davranışta aşırılık: "Sesinin tonunda siteminin şiddetini azaltan bir yumuşama vardı
şiddet
Bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik
şiddet
"- Nı. Karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma
şiddet
(Osmanlı Dönemi) UDLET
şiddet
(Osmanlı Dönemi) DUGTA
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HER'
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞESASA
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ARZA
şiddet
(Osmanlı Dönemi) LEHK
şiddet
(Osmanlı Dönemi) AMASE
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ASÂR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) KUHME
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞÜSUB
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞEZF
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) HAFEF
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ŞİBDİ'
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) EZME
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) SANABİR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) NAYİBE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) SEKRE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ÂSÛR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ASKERE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) AZÂZE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) UFFARE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) DALAA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ZALF
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) LE'VA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) GAMRE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) GAMR
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ARARE
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) LAHS
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) KASA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) TALL
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) ÂVÂ'
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) KELB
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) LEZEN
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) CAYİHA
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) FEVERÂN
Şiddet
(Osmanlı Dönemi) DAFEF
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Ziyadelik
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Tecvidde: Harf sükun ile ve nefesin hepsi habs olarak sakin bir halde okunduğu zaman savtın asla akmamasına denir. Şiddet iki kısma ayrılır: Şedide-i mechure : Elif, bâ, cim, dal, tı harfleri.şedide-i mehmuse : Kaf ve tâ harfleri
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Sertlik, katılık
ŞİDDET
(Osmanlı Dönemi) Sıkılık
şiddet
Karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma
şiddet
Aşırılık
şiddet
Hız
şiddet
(Osmanlı Dönemi) MERASET
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HÜLBE
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HUMVE
şiddet
(Osmanlı Dönemi) TÎŞ
şiddet
(Osmanlı Dönemi) ITAK
şiddet
(Osmanlı Dönemi) HUMEYYA
şiddetli
المفضلات