The lack of a public sphere in Europe is being felt more and more keenly.
- Avrupa'da kamusal alanın yokluğu artan bir şiddetle hissediliyor.
The lack of a public sphere in Europe is being felt increasingly keenly.
- Avrupa'da bir kamusal alan eksikliği giderek şiddetle hissedilmektedir.
Tom violently kicked the garbage can.
- Tom şiddetle çöp kutusunu tekmeledi.
Tom coughed violently.
- Tom şiddetle öksürdü.
I recommend it strongly.
- Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.
I strongly suggest you visit Kyoto.
- Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
Tom will be sorely missed.
- Tom şiddetle özlemiş olacak.
The cost of living has increased drastically.
- Yaşamanın maliyeti şiddetle artmıştır.
This technology will drastically lower the cost of solar energy.
- Bu teknoloji güneş enerjisinin maliyetini şiddetle düşürecektir.
I strongly suggest you visit Kyoto.
- Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
John Rutledge disagreed strongly.
- John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
I'm severely allergic to peanuts.
- Yer fıstığına şiddetle alerjim var.
People severely criticized the Eiffel Tower during its construction.
- İnsanlar, inşaatı sırasında Eyfel Kulesi'ni şiddetle eleştirdiler.
Tom will be sorely missed.
- Tom şiddetle özlemiş olacak.
No matter how heavily it snows, I have to leave.
- Ne kadar şiddetle kar yağarsa yağsın gitmek zorundayım.
We were late for school because it rained heavily.
- Şiddetle yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
Tom said he would strenuously defend the charges.
- Tom suçlamaları şiddetle savunacağını söyledi.
She is vehemently opposed to political correctness.
- O şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyor.
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.
We will miss you badly.
- Seni şiddetle özleyeceğiz.
How badly do you want it?
- Bunu ne kadar şiddetle istiyorsun?
He became forgetful, which annoyed him intensely.
- O unutkan oldu, bu onu şiddetle sinirlendirdi.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
The storm raged fiercely all that night.
- Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.
The waves were tossing me viciously to and fro as I struggled to hold my breath.
- Ben nefesimi tutmaya çabalarken dalgalar beni şiddetle ileri geri fırlatıyordu.
Sami viciously raped Layla.
- Sami, Leyla'ya şiddetle tecavüz etti.
Violence erupted all over the city because of the food shortages.
- Yiyecek yokluğundan dolayı şehrin her yerinde şiddet patlak verdi.
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
The fire raged and consumed the whole village.
- Yangın şiddetlendi ve bütün köyü yaktı.
The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün şiddetle devam etti.
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
The game was canceled because of heavy rain.
- Şiddetli yağmur nedeniyle, oyun iptal edildi.
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
Fizik te ki manası.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
Tom vehemently denied the accusations.
- Tom suçlamaları şiddetle reddetti.
She is vehemently opposed to political correctness.
- O şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyor.