تعريف şi̇ddet في التركية الإنجليزية القاموس.
- şiddet
- violence
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
Television shows violence, which influences, above all, younger people.
- Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.
- şiddet
- severity
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
- şiddet
- intensity
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
- şiddet
- intension
- şiddet
- fierceness
- şiddet
- vehemence
- şiddet
- sharpness
- şiddet
- stringency
- şiddet
- harshness, stringency, rigorousness
- şiddet
- edge
- şiddet
- harshness
- şiddet
- impetuosity
- şiddet
- (Hukuk) impetus
- şiddet
- intensity; severity; violence; vehemence
- şiddet
- intenseness
- şiddet
- acuteness
- şiddet
- rigour [Brit.]
- şiddet
- heaviness
- şiddet
- rigor
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
- şiddet
- force
- şiddet
- forcefulness
- şiddet
- lustiness
- şiddet
- violence; rage; vehemence; intensity; severity; fierceness; rigour, rigor; turbulence; brute force; force, strength
- şiddet
- rough stuff
- şiddet
- keenness
- şiddet uygulama
- violent
- şiddet yanlısı; şiddet eğilimli
- violent, violent
- şiddet göstermek
- to behave harshly towards (someone)
- şiddet içeren suç raporu
- (Askeri) violent crime report
- şiddet içermek
- contain violence
- şiddet kullanarak sorgulama
- third degree
- şiddet kullanmak
- to use violence
- şiddet modülasyonu
- intensity modulation
- şiddet olayı
- act of terrorism
- fiziksel şiddet
- bullying
- şiddet
- asperity
- aile içi şiddet
- family violence
- cinsel şiddet
- gender-based violence
- cinsel şiddet
- sexual harassment
- fiziksel şiddet
- (Pisikoloji, Ruhbilim) physical abuse
- fiziksel şiddet
- (Pisikoloji, Ruhbilim) physical violence
- sismik şiddet
- (Coğrafya) seismic intensity
- şiddet
- volume
- şiddet
- (Kanun) virtue
- şiddet
- rage
The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün şiddetle devam etti.
The storm raged fiercely all that night.
- Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.
- şiddet
- heavy
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
- Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- şiddet
- turbulence
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
- şiddet
- fervency
- şiddet
- severeness
- şiddet
- vehemency
- şiddet
- roughness
- şiddet
- fury
- şiddet
- strength
- şiddet
- bitterness
- ailede kadına yönelik şiddet
- domestic violence against women
- kadına yönelik aile içi şiddet
- domestic violence against women
- Şiddet
- amplitude
Fizik te ki manası.
- şiddet
- violent resistance
- düşey şiddet
- vertical intensity
- etnik gruplararası şiddet
- inter-ethnic violence
- grevcilere şiddet gösteren görevli
- goon
- güç ve ses şiddet birimi
- decibel
- kalorifik şiddet
- calorific intensity
- manyetik şiddet
- magnetic intensity
- porno-şiddet
- porno-violence
- porno-şiddet
- (Pisikoloji, Ruhbilim) pornoviolence
- ses şiddet ayarı
- fading control
- simgesel şiddet
- symbolic violence
- sismik şiddet haritası
- (Çevre) seismic intensity map
- sismik şiddet skalası
- (Çevre) seismic intensity scale
- tehlike şiddet derecesi
- hazard severity
- uçaklarda şiddet fiilleri
- (Hukuk) crimes on board of aircraft
- şiddet
- forceful
- şiddet
- {i} smartness
- şiddet
- {i} virulence
- şiddet
- {i} rigour
- şiddet
- {i} tempest
- şiddet
- flame
- şiddet
- vehement
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.
He is vehemently opposed to political correctness.
- O şiddetle politik doğruluğa karşı oluyor.
- şiddet
- fieceness
- şiddet
- smart
- şiddet
- bovver
- şiddet
- lusty
- şiddet
- {i} sting