şeyden

listen to the pronunciation of şeyden
التركية - الإنجليزية
Above

Above all, I want to be healthy. - Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

1 heaven 2 looking toward the guiding forces 3 light above one’s head, guidance, blessings, assistance, spiritual growth 4 darkness above one’s head, burdens, temptations, heading in wrong direction, overwhelmed by problems
ad at a higher place
higher than or before -- " the faces of the object above are rectangles " (258)
If something is above something else it is in a higher position, or directly over it ("The flat above ours is very noisy")
şey
stuff

Tom can't afford all the stuff Mary wants him to buy on his salary. - Tom'un, Mary'nin ondan satın almasını istediği her şeyi maaşıyla almaya gücü yetmez.

Tom knows a lot of stuff about Mary. - Tom Mary hakkında çok şey biliyor.

şey
{i} thing

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

The thing you have to know about Batman is, he's a superhero. - Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır.

şey
article

Please place all articles not related to the lesson inside your bag. - Lütfen dersle ilgisi olmayan her şeyi çantana koy.

There are a variety of articles in her purse. - Çantasında çeşitli şeyler var.

şey
{i} matter

I have nothing to say on this matter. - Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.

It is no laughing matter that he couldn't graduate from university this year. - Onun bu yıl üniversiteden mezun olamaması gülünecek bir şey değil.

şey
chose

There are some things we could've change, but we chose not to. - Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.

I realized that what I had chosen didn't really interest me. - Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.

şey
entity
şey
{i} doing

Doing that sort of thing makes you look stupid. - Bu tür bir şey yapmak aptal görünmesini sağlar.

I asked Tom to do the same thing that Mary was doing. - Tom'un Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapmasını rica ettim.

şey
{i} concern

It's no concern of mine. - O, beni ilgilendiren bir şey değil.

As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious. - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.

her şeyden önce
above all things
her şeyden önce
in the first place
her şeyden önce
start with
her şeyden önce
primarily
her şeyden önce
(deyim) first things first
her şeyden önce
before hand
şey
gizmo
şey
aggregate
şey
gimmick
şey
hickey
şey
thingumabob
şey
business

I don't know a thing about running a business. - İş idaresi hakkında bir şey bilmiyorum.

It's my business to investigate such things. - Bu tür şeyleri araştırmak benim işim.

şey
dingus
şey
doohickey
bir şeyden soğumak
something to cool down
şey
the thing is
şey
in thing
birçok şeyden nefret etme
(Pisikoloji, Ruhbilim) polyphobia
en gerekli şeyden mahrum etmek
eviscerate
her şeyden önce
to start with, above all, first and foremost
hiçbir şeyden zevk almayan
blase
hiçbir şeyden çekinmemek
stop at nothing
şey
well

Focus on one thing and do it well. - Bir şeye odaklan ve onu iyi yap.

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

şey
thing, stuff, object; what-d'you-call-him/-her/-it; what's-his/-her/-its-name; thingummy, thingumabob, thingumajig; well
şey
object

It was an object of terror. - Dehşet veren bir şeydi.

You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love... - Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...

şey
affair

He knows a lot about foreign affairs. - Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.

şey
thingummy
şey
doings
şey
what-do-you-call-it; what-do-you-call-him; whatyoumayjigger, thingumbob, thingamabob, thingumajig, thingummy (used to designate something or someone whose name one has either forgotten or doesn't know)
şey
lark
şey
doodad
şey
thingumajig
şey
whosit
şey
picayune
şey
backbone
şey
{i} res
şey
contraption
şey
aught
şey
plummet
şey
thingamajig
التركية - التركية

تعريف şeyden في التركية التركية القاموس.

bir şeyden mahrum olmak
Yoksun kalmak
bir şeyden söz etmek
O şey üzerinde konuşmak
Şey
(Osmanlı Dönemi) BAZİL
Şey
(Osmanlı Dönemi) SÜMM
Şey
(Osmanlı Dönemi) HURS
Şey
(Osmanlı Dönemi) HİLBİSE
Şey
(Osmanlı Dönemi) FÜVFE
Şey
(Osmanlı Dönemi) MA'NE
Şey
(Osmanlı Dönemi) KUZA'MELE
şey
Nesne, madde: "Asıl zorluk belki öğrenilmesi lazım gelen şeylerin değil, unutulması gereken şeylerin çokluğundan gelir."- A. Ş. Hisar
şey
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin adı yerine kullanılır: "Bana sen pek çok şey kazandırdın."- R. H. Karay
şey
Nesne, madde
şey
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb. nin adı yerine kullanılır
şey
(Osmanlı Dönemi) KAZAM
şeyden
المفضلات