şey!

listen to the pronunciation of şey!
التركية - الإنجليزية
stuff

Get this stuff out of here. - Bu şeyi buradan çıkarın.

Tom doesn't like it when this kind of stuff happens. - Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.

{i} thing

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

The thing you have to know about Batman is, he's a superhero. - Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır.

article

Please place all articles not related to the lesson inside your bag. - Lütfen dersle ilgisi olmayan her şeyi çantana koy.

I read an academic article in that language and understood almost everything, but when I tried reading a story for beginners I understood nothing. - O dilde bilimsel bir yazı okudum ve neredeyse her şeyi anladım ama başlangıç seviyesindekiler için yazılmış bir hikayeyi okumaya çalıştığımda hiçbir şey anlamadım.

{i} matter

It is no laughing matter that he couldn't graduate from university this year. - Onun bu yıl üniversiteden mezun olamaması gülünecek bir şey değil.

Do you have anything to say with regard to this matter? - Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?

chose

There are some things we could've change, but we chose not to. - Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.

I realized that what I had chosen didn't really interest me. - Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.

entity
{i} doing

The great pleasure in life is doing what people say you cannot do. - Hayatta büyük zevk insanların yapamayacağını söylediği şeyi yapmaktır.

Doing that sort of thing makes you look stupid. - Bu tür bir şey yapmak aptal görünmesini sağlar.

{i} concern

It's no concern of mine. - O, beni ilgilendiren bir şey değil.

Tom seems to be very concerned about something. - Tom bir şey hakkında çok endişeli görünüyor.

gizmo
aggregate
gimmick
hickey
thingumabob
business

I don't know a thing about running a business. - İş idaresi hakkında bir şey bilmiyorum.

It's my business to investigate such things. - Bu tür şeyleri araştırmak benim işim.

dingus
doohickey
the thing is
in thing
well

He intimated that all is not well in his marriage. - O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.

I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.

thing, stuff, object; what-d'you-call-him/-her/-it; what's-his/-her/-its-name; thingummy, thingumabob, thingumajig; well
object

It was an object of terror. - Dehşet veren bir şeydi.

You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love... - Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...

affair

He knows a lot about foreign affairs. - Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.

thingummy
doings
what-do-you-call-it; what-do-you-call-him; whatyoumayjigger, thingumbob, thingamabob, thingumajig, thingummy (used to designate something or someone whose name one has either forgotten or doesn't know)
lark
doodad
thingumajig
whosit
picayune
backbone
{i} res
contraption
aught
plummet
thingamajig
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) BAZİL
(Osmanlı Dönemi) SÜMM
(Osmanlı Dönemi) HURS
(Osmanlı Dönemi) HİLBİSE
(Osmanlı Dönemi) FÜVFE
(Osmanlı Dönemi) MA'NE
(Osmanlı Dönemi) KUZA'MELE
Nesne, madde: "Asıl zorluk belki öğrenilmesi lazım gelen şeylerin değil, unutulması gereken şeylerin çokluğundan gelir."- A. Ş. Hisar
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin adı yerine kullanılır: "Bana sen pek çok şey kazandırdın."- R. H. Karay
Nesne, madde
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb. nin adı yerine kullanılır
(Osmanlı Dönemi) KAZAM