şekillenmek

listen to the pronunciation of şekillenmek
التركية - الإنجليزية
to acquire a shape, take on a shape
take shape
take form
form
to take shape
shape
şekil
{i} figure

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

Young girls' desire for slim figures is strong. - Genç kızların narin şekiller için arzusu güçlüdür.

şekil
mold
şekil
shape

Our political system was shaped by feudal traditions. - Siyasi sistemimiz feodal gelenekler tarafından şekillendirilmişti.

Modern bridges are similar in shape. - Modern köprüler şekil olarak benzer.

şekil
image
şekil
mould
şekil
form

A form appeared in the darkness. - Karanlıkta bir şekil belirdi.

A form appeared from over there. - Oradan bir şekil ortaya çıktı.

şekil
pattern

Patterns of married life are changing a lot. - Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.

şekil
{i} contour
şekil
printing
şekil
format
şekil
cast
şekil
delineate
şekil
(Tıp) forme
şekil
vein
şekillenme
configuration
şekil
conformation
şekil
face

The victim's body was lying face down on the rug. - Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

şekil
outline
şekil
line

You have to read between the lines to get the most out of anything. - En iyi şekilde yararlanmak için satır aralarını iyi okumak zorundasın.

The refugee crossed the line safely. - Mülteciler güvenli bir şekilde sınır çizgisini geçtiler.

şekil
diagram
şekil
configuration
şekil
{i} wise

A wise man would not act in that way. - Akıllı bir adam bu şekilde hareket etmezdi.

şekillenme
embodiment
şekil
(Hukuk) modality
şekil
turn

The plane turned sharply to the right just before it crashed. - Uçak parçalanmadan az önce, keskin bir şekilde sağa döndü.

The plane turned sharply to the right just before it crashed. - Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.

şekil
figure , shape
şekil
way, manner
şekil
diagram, figure, illustration
şekil
semblance
şekil
kind, sort, variety
şekil
morpho
şekil
condition, state
şekil
illustration
şekil
shape, form; diagram, figure; way, manner
şekil
eidolon
şekil
feature
şekil
figuration
şekil
effigy
şekil
shadow
şekil
model
şekil
species
التركية - التركية
Biçimlenmek
Biçimlenmek: "Adam konuştukça yaşamımın bir bölümü şekilleniyor, bazı kısımları sanki açıklığa kavuşuyordu."- N. Eray
(Osmanlı Dönemi) TEKEVVÜN
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) (Şekl) Biçim, dış görünüş. Çehre. Tarz. Formül
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Geo: Bir veya daha fazla hudut vasıtasiyle mahdut ve mahsur olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Bir adamın tab' ve hevasına muvafık olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Hey'et
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Muhtelif, müşkil işlerin her biri
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Birşeyin gerek hissedilen ve gerek mevhum sureti
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Şebih ve misil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Edb: Aruz ıstılahında mısraların sayısına ve kafiyelerin sırasına göre ortaya çıkan şekil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Suret. Surette benzerlik
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Gr: Yazıya nokta, hareke ve i'rab koymak
Şekil
(Osmanlı Dönemi) BÂB
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim: "Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım / Avcunda bu dünyaya bir şekil ver."- A. N. Asya
şekil
Olma biçimi, durum, hâl
şekil
Anlatım biçimi: "Ne yapıp yapmış, bu havai konuşmayı röportaj şekline sokmuştu."- Y. K. Karaosmanoğlu
şekil
Bir konuyu açıklamaya yarayan resim
şekil
Biçim
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim
şekil
Toplumsal bir bütünün kuruluş biçimi
şekil
Anlatım biçimi
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi: "Yalnızlığın şekilleri vardır, kimsesiz bir yerde yalnızlık, sosyete ve kalabalık içinde yalnızlık."- R. N. Güntekin
şekil
Bazı matematiksel varlıkların gösterilmesine yarayan resim
şekil
Davranış biçimi, tutum, yol, tarz
şekil
motif
şekillenme
Şekillenmek işi, biçimlenme
şekillenmek
المفضلات