şekillendirilmiş

listen to the pronunciation of şekillendirilmiş
التركية - الإنجليزية
shaped

Our political system was shaped by feudal traditions. - Siyasi sistemimiz feodal gelenekler tarafından şekillendirilmişti.

The handle is shaped like a duck's head. - Kolu bir ördeğin kafası gibi şekillendirilmiş.

Simple past tense and past participle of shape
Having been given a shape, especially a curved shape
having the shape of; "a square shaped playing field
Something that is shaped like a particular object or in a particular way has the shape of that object or a shape of that type. A new perfume from Russia came in a bottle shaped like a tank. oddly shaped little packages
shaped to fit by or as if by altering the contours of a pliable mass (as by work or effort); "a shaped handgrip"; "the molded steel plates"; "the wrought silver bracelet"
{s} having the form of, resembling; molded, formed
şekil
{i} figure

I figured it was easier to do it this way. - Onu bu şekilde yapmanın daha kolay olduğunu düşündüm.

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

şekil
mold
şekil
shape

Modern bridges are similar in shape. - Modern köprüler şekil olarak benzer.

It is said that cats can change shape. - Kedilerin şekil değiştirebildikleri söylenilmektedir.

şekil
image
şekil
mould
şekil
form

I formulated it wrongly. - Onu yanlış şekilde formüle ettim.

Communication takes many forms. - İletişim birçok şekiller alır.

şekillendirilmiş saç
coif
şekil
pattern

Patterns of married life are changing a lot. - Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.

şekil
{i} contour
şekil
printing
şekil
format
şekil
cast
şekil
delineate
şekil
(Tıp) forme
şekil
vein
şekil
conformation
şekil
face

Mary laid on her bed, crying with her face buried into her pillow. - Mary yatağına uzandı, yüzü yastığına gömülü şekilde ağladı.

Britain faced dangerously low supplies of food. - İngiltere tehlikeli şekilde düşük gıda malzemeleri ile karşı karşıya idi.

şekil
outline
şekil
line

At the bus stop, people waited in orderly lines, but as soon as the bus pulled up, the line broke up. - Otobüs durağında,insanlar düzgün bir şekilde sırada beklediler.Filhakika otobüs durur durmaz sıra bozuldu.

You have to read between the lines to get the most out of anything. - En iyi şekilde yararlanmak için satır aralarını iyi okumak zorundasın.

şekil
diagram
şekil
configuration
şekil
{i} wise

A wise man would not act in that way. - Akıllı bir adam bu şekilde hareket etmezdi.

şekil
(Hukuk) modality
şekil
turn

Tom doesn't know how things turned out this way. - Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.

The plane turned sharply to the right just before it crashed. - Uçak parçalanmadan az önce, keskin bir şekilde sağa döndü.

şekil
figure , shape
şekil
way, manner
şekil
diagram, figure, illustration
şekil
semblance
şekil
kind, sort, variety
şekil
morpho
şekil
condition, state
şekil
illustration
şekil
shape, form; diagram, figure; way, manner
şekil
eidolon
şekil
feature
şekil
figuration
şekil
effigy
şekil
shadow
şekil
model
şekil
species
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) MESNUN
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) (Şekl) Biçim, dış görünüş. Çehre. Tarz. Formül
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Geo: Bir veya daha fazla hudut vasıtasiyle mahdut ve mahsur olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Bir adamın tab' ve hevasına muvafık olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Hey'et
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Muhtelif, müşkil işlerin her biri
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Birşeyin gerek hissedilen ve gerek mevhum sureti
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Şebih ve misil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Edb: Aruz ıstılahında mısraların sayısına ve kafiyelerin sırasına göre ortaya çıkan şekil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Suret. Surette benzerlik
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Gr: Yazıya nokta, hareke ve i'rab koymak
Şekil
(Osmanlı Dönemi) BÂB
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim: "Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım / Avcunda bu dünyaya bir şekil ver."- A. N. Asya
şekil
Olma biçimi, durum, hâl
şekil
Anlatım biçimi: "Ne yapıp yapmış, bu havai konuşmayı röportaj şekline sokmuştu."- Y. K. Karaosmanoğlu
şekil
Bir konuyu açıklamaya yarayan resim
şekil
Biçim
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim
şekil
Toplumsal bir bütünün kuruluş biçimi
şekil
Anlatım biçimi
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi: "Yalnızlığın şekilleri vardır, kimsesiz bir yerde yalnızlık, sosyete ve kalabalık içinde yalnızlık."- R. N. Güntekin
şekil
Bazı matematiksel varlıkların gösterilmesine yarayan resim
şekil
Davranış biçimi, tutum, yol, tarz
şekil
motif
şekillendirilmiş
المفضلات