Don't do such a thing in fun.
- Şakadan böyle bir şey yapmayın.
It was nothing but a joke.
- Bu şakadan başka bir şey değildi.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Lucy was bantered by her grandparents.
- Lucy'ye büyük ebeveynleri tarafından şaka yapıldı.
The conversation started with friendly banter but ended in bruises.
- Konuşma dostça şakayla başladı fakat morluklarla sona erdi.
Tom didn't think Mary's joke was funny at all.
- Tom Mary'nin şakasının komik olduğunu hiç düşünmüyordu.
Don't do such a thing in fun.
- Şakadan böyle bir şey yapmayın.
Mr. Suzuki is angry about Tom's prank.
- Bay Suziki Tom'un şakası hakkında kızgın.
This had better not be some kind of prank.
- Bu bir tür eşek şakası olmasa iyi olur.
They were so playful.
- Onlar çok şakacıydılar.
You should not play a joke on me.
- Siz benimle şaka yapmamalısınız.
The squirrel that you kill in jest, dies in earnest.
- Şakacıktan öldürdüğün sincap ciddi olarak ölür.
Life is a jest, and all things show it, I thought so once, and now I know it.
- Bir zamanlar hayatın bir şaka olduğunu, her şeyin de bunu gösterdiğini düşünürdüm. Artık biliyorum.
That is the funniest joke that I have ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en komik şaka.
I didn't crack any jokes.
- Ben hiç şaka yapmadım.
I can't tell if Tom is joking or not.
- Tom'un şaka yapıp yapmadığını söyleyemem.
Don't take me seriously. I'm only joking.
- Beni ciddiye almayın. Ben sadece şaka yapıyorum.
You're kidding, right?
- Şaka yapıyorsun, değil mi?
You've got to be kidding!
- Şaka yapıyor olmalısın!