He is an exemplary person with an excellent reputation.
- O, mükemmel şöhretiyle örnek alınacak bir kişidir.
That incident harmed his reputation.
- Kaza onun şöhretine zarar verdi.
I don't care for wealth and fame.
- Zenginlik ve şöhret umurumda değil.
Some people go after fame.
- Bazı insanlar şöhretin peşinden gider.
While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief.
- Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.
The most infamous expression for the year 2011 is Kebab murders.
- 2011 yılının en kötü şöhretli ifadesi Kebap cinayetleridir.
Fadil craved notoriety.
- Fadıl şöhreti çok istiyordu.
Fame is the sum of all misunderstandings that gather around a name.
- Şöhret bir isim etrafında toplanan tüm yanlış anlamaların toplamıdır.
Tom called Mary every bad name he could think of.
- Tom, Mary'yi düşünebildiği her kötü şöhretle seslendi.
I want to be a celebrity.
- Bir şöhret olmak istiyorum.
Tom doesn't want to be a celebrity.
- Tom bir şöhret olmak istemiyor.
Setting a new record added to his fame.
- Yeni bir rekor kırması, onun şöhretini artırdı.
That incident harmed his reputation.
- Kaza onun şöhretine zarar verdi.
The incident left a spot on his reputation.
- Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı.
I heard Tom hates publicity.
- Tom'un şöhretten nefret ettiğini duydum.