The incident left a spot on his reputation.
- Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı.
That scandal cost him his reputation.
- O skandal onun şöhretine mal oldu.
He doesn't dare to reach for fame.
- O, şöhrete kavuşmaya cesaret edemiyor.
I don't care for wealth and fame.
- Zenginlik ve şöhret umurumda değil.
The incident left a spot on his reputation.
- Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı.
He is an exemplary person with an excellent reputation.
- O, mükemmel şöhretiyle örnek alınacak bir kişidir.
I heard Tom hates publicity.
- Tom'un şöhretten nefret ettiğini duydum.
Tom and Mary, the famous celebrity couple, want to get divorced.
- Ünlü şöhretli çift Tom ve Mary boşanmak istiyorlar.
Tom doesn't want to be a celebrity.
- Tom bir şöhret olmak istemiyor.
Setting a new record added to his fame.
- Yeni bir rekor kırması, onun şöhretini artırdı.
Fadil craved notoriety.
- Fadıl şöhreti çok istiyordu.
Fame is the sum of all misunderstandings that gather around a name.
- Şöhret bir isim etrafında toplanan tüm yanlış anlamaların toplamıdır.
Tom called Mary every bad name he could think of.
- Tom, Mary'yi düşünebildiği her kötü şöhretle seslendi.
Tom called Mary every bad name he could think of.
- Tom, Mary'yi düşünebildiği her kötü şöhretle seslendi.