üzerinde

listen to the pronunciation of üzerinde
التركية - الإنجليزية
above

The moon rose above the clouds. - Ay bulutların üzerinde kaldı.

We can see the tower above the trees. - Biz ağaçların üzerindeki kuleyi görebiliyoruz.

on
upon

When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals. - Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.

The blare of the radio burst upon our ears. - Radyonun sesi kulaklarımızın üzerinde patladı.

super

I found this on the way to the supermarket. - Ben bunu süpermarket yolu üzerinde buldum.

on, over, above; across; on, with
over

An airplane had flown over the mountain. - Bir uçak dağ üzerinden uçtu.

In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter. - Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.

(Bilgisayar) on the

There is one apple on the desk. - Sıranın üzerinde bir elma var.

There is a book on the table. - Masanın üzerinde bir kitap var.

across

Lindbergh was the first man to fly across the Atlantic. - Lindbergh, Atlantik üzerinden uçan ilk insandı.

He went to the beach, and looked far across the sea toward the horizon. - O plaja gitti, ve denizin üzerinden ufka doğru baktı.

with

Within a few minutes Tom had eaten up all the food on the table. - Tom masanın üzerindeki yemeği birkaç dakika içinde yemiş.

He earns over 500 dollars a month with that job. - O işle, o ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.

on it

It has my name on it. - Onun üzerinde adım var.

I worked on it day after day. - Her gün onun üzerinde çalıştım.

over of
atop
üzerinde tartışmak
deliberate
üzerinde hav oluşmak
To pile on the form
üzerinde çalışmak
Work on something
üzerinde çalışmak
to work on
üzerinde bulundurmak
to carry
üzerinde bulundurmak
tote
üzerinde deney yapmak
vivisect
üzerinde dolaşmak
(belâ vb) brood
üzerinde durarak
emphatically
üzerinde durma
niggling
üzerinde durmak
give point to
üzerinde durmak
to dwell on/upon (sth), to deliberate
üzerinde durmak
harp on
üzerinde durmamak
skate over
üzerinde durmamak
slide over
üzerinde durmamak
slur over
üzerinde durmamak
to take sth in stride
üzerinde durmamak
leave out
üzerinde durulan nokta
emphasis
üzerinde durulmamak
go unheard
üzerinde dönmek
hinge on
üzerinde düşünme
deliberation
üzerinde düşünmek
pore on
üzerinde düşünmek
cudgel one's brains
üzerinde düşünmek
ponder on
üzerinde düşünmek
give thought to
üzerinde düşünmek
ponder upon
üzerinde düşünmek
ponder over
üzerinde düşünmek
pore upon
üzerinde düşünmek
repose on
üzerinde düşünmek
think over

Tom advised Mary to take some time to think over her options. - Tom Mary'ye seçenekleri üzerinde düşünmek için biraz zaman almayı tavsiye etti.

We have to think over the plan. - Plan üzerinde düşünmek zorundayız.

üzerinde düşünmek
view
üzerinde düşünmek
to consider, to think about
üzerinde düşünmeye değmez şey
non starter
üzerinde düşünülen
under consideration
üzerinde düşünülmüş
deliberative
üzerinde egemenlik kurmak
dominate over
üzerinde etkili olmak
hold sway over
üzerinde etkisi olmak
have weight with
üzerinde etkisi olmak
sway
üzerinde gezinmek
(parmaklar) sweep
üzerinde görüşülmek
be on the carpet
üzerinde gözyaşı izleri olan
tear-stained
üzerinde kafa yormak
chew over
üzerinde kafa yormak
chew on
üzerinde konuşulan
at issue
üzerinde mülkiyet hakkı
dominion over
üzerinde olmak
surmount
üzerinde oynama yapmak
doctor
üzerinde oynama yapmak
garble
üzerinde oynama yapmak
fiddle
üzerinde oynamak
to falsify, to doctor tahrif etmek
üzerinde parası olmak
be in cash
üzerinde parası olmamak
out of cash
üzerinde spekülasyon yapmak
trade on
üzerinde toplamak
point on
üzerinde toplanmak
clot
üzerinde yazılı değer
face value

I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value. - Seninle son derece açık yüreklilikle konuşacağım bu yüzden söyleyeceğim her şeyi üzerinde yazılı değerden almanı istiyorum.

üzerinde yoğunlaşmak
zoom in on smth
üzerinde yürümek
tread on
üzerinde çalışılmamış
unstudied
üzerinde çalışılmış
studied
üzerinde çalışılmış
studious
üzerinde çok durmak
overemphasize
üzerinde çok etkili olmak
put smb. in one's pocket
üzerinde durmak
{f} elaborate
üzerinde durmak
{f} insist
kâğıt üzerinde kalan
paper
kâğıt üzerinde
(existing) on paper, in the planning stage
üzerinde durmak
put emphasis on
üzerinde durmak
dwell on
üzerinde düşünmek
muse
üzerinde düşünmek
(deyim) think about
su üzerinde
afloat
cilt üzerinde alerji testi
(Tıp) scratch test
deniz seviyesi üzerinde
above sea level
eksen üzerinde dönmek
pivot
pist üzerinde ilerlemek
(Havacılık) taxi
teyp üzerinde yedekleme
tape backup
üzerinde durmak
lay weight on
üzerinde durmak
dwell upon
üzerinde durmak
bring out
üzerinde durmak
urge upon
üzerinde durmak
urge on
üzerinde düşünmek
contemplate
üzerinde düşünmek
(deyim) chew over
üzerinde düşünmek
ponder
üzerinde düşünmek
speculate
üzerinde düşünmek
mull
üzerinde düşünmek
think something over
üzerinde dur
dwell on

Don't dwell on your past failures. - Geçmiş hatalarının üzerinde durma.

Tom focuses on the positive and doesn't dwell on the negative. - Tom pozitif üzerinde odaklanır ve negatif üzerinde durmaz.

üzerinde durmak
accent
üzerinde durmak
deliberate
üzerinde durmak
emphasize
üzerinde durmak
play up
üzerinde durmak
stress
üzerinde düşünmek
mull over
üzerinde düşünmek
turn over
üzerinde düşünmek
think through
üzerinde düşünmek
give consideration
üzerinde düşünmek
to ponder over
Avrupa'da tıp üzerinde ilerlemiş enformasyon
(Hukuk) advanced information of medicine in Europe
arka ayakları üzerinde durmak
beg
arka ayakları üzerinde kalkmak
sit up and beg
arka ayakları üzerinde kalkmak
sit up
at üzerinde mızrak oyunu
tilt
at üzerinde mızrakla karşılaşma alanı
tiltyard
ayrıntılar üzerinde durmak
go over
ayrıntılar üzerinde durmak
go through
bulut üzerinde görülen renkli halka
anthelion
demir üzerinde
naut . with its anchor weighed
denek hayvanı üzerinde yapılan deney
vivisection
devlet üzerinde kuvvet kullanılması
(Hukuk) coercion upon a state
dik sap üzerinde yetiştirilen
standard
dik sap üzerinde yetiştirilen bitki
standard
dingil üzerinde diskli fren
disc brake keyed to the axle
doğal kaynaklar üzerinde sürekli egemenlik ilkesi
(Hukuk) permanent sovereignty over natural resources
doğru iz üzerinde
on the scent
dört ayak üzerinde
on all fours
egemenliğin ülke üzerinde bizzat kullanılması
(Hukuk) corpus occupandi
eksen üzerinde döndürmek
slue round
eksen üzerinde döndürmek
slew round
elek üzerinde kalıntı
residue on sieve
esas notanın üzerinde ses aralığı
tierce
fare üzerinde
(Bilgisayar) mouse-over
ip üzerinde yürüme (sirk)
tightrope walking
iz üzerinde
on the scent
kalem gezdirmek /üzerinde/
to revise, edit
kamyon üzerinde teslim
free on truck
kendi ayakları üzerinde durmak
stand on one's own legs
kroki üzerinde göstermek
plot
kâğıt üzerinde
in black and white
kâğıt üzerinde kalmak
(for a project) to exist on paper only, not to get beyond the planning stage
maket üzerinde deneme
model test
mal üzerinde tasarrufta bulunmak
(Hukuk) to dispose of property
meridyen üzerinde bulunma
culmination
meridyen üzerinde bulunmak
culminate
mevsim normallerinin üzerinde
above seasonal normals
mil üzerinde döndürmek
swivel
mil üzerinde dönmek
swivel
mülkiyet üzerinde ayni hak tesisi
(Hukuk) establishment of incorporal rights on property
pembe bulutların üzerinde
(deyim) cloud cuckoo land
plân üzerinde işaretlemek
plot
su üzerinde durma
flotation
su üzerinde durmak
float
su üzerinde kaydırmak
skim
su üzerinde tutmak
buoy
tablo üzerinde
(Bilgisayar) on sheet
tek ayak üzerinde dönmek
pirouette
tek ayak üzerinde dönüş
pirouette
tekerlekler üzerinde gitmek
roll
temsilci üzerinde zor kullanılması
(Hukuk) coercion upon the representative
toprağın üzerinde olan
aboveground
uçağın ekseni üzerinde tam bir devir yapması
barrel roll
yanlış iz üzerinde
on the wrong scent
yara üzerinde oluşan zar
cicatrice
yolu üzerinde
en route
yolumuzun üzerinde hangi sınır işareti var
What landmarks are on the way
yolun üzerinde
on the drive
üstünde/üzerinde
1. on, on top of. 2. above, over. 3. on; overlooking or looking out on: cadde üstünde on a main street. Boğaz'ın üstünde overlooking the Bosphorus. 4. more than; over: Ahmet artık kırkın üstünde olmalı. Ahmet must be over forty by now. 5. on, about (a matter, a subject): Bunun üstünde anlaşmalıyız. We ought to come to an agreement about this. 6. on (someone's consciousness): Onun üstünde büyük bir etki yaptı. It made a big impression on him. 7. on, with: Üstünde para yok mu? Don't you have any money on you?
üstünde/üzerinde durmak
to give (a matter) a lot of thought, spend a lot of time thinking about (a matter); to give (a matter) a lot of attention; to dwell on (a matter)
üzerinde dur
bestride
üzerinde dur
bestrode
üzerinde dur
bestridden
üzerinde durmak
{f} discourse
üzerinde durmak
persist
üzerinde durmak
{f} accentuate
üzerinde durmak
play to
üzerinde durmak
lay stress on
üzerinde durmak
lay stress upon
üzerinde durmak
harp upon
üzerinde durmak
{f} niggle
التركية - التركية
Üstünde

Vazo masanın üstünde. - Vazo masanın üzerinde.

Masanın üstündeki CD benim. - Masanın üzerindeki CD benim.

Varlık, kimlik
Üstünde: "Donanan minareler sanki yolun üzerinde yakılan meşalelerdir."- R. E. Ünaydın. ... ile ilgili, üzerine: "Hacı Ömer'in hatırı için gecelerce başımı soğuk su ile ıslatarak kitaplar üzerinde çalıştım."- R. N. Güntekin
Varlık, kimlik: "Bu sözler, Mebrure'nin üzerinde derin ve kuvvetli bir tesir bıraktı."- P. Safa
(Hukuk) UHDESİNDE
الإنجليزية - التركية

تعريف üzerinde في الإنجليزية التركية القاموس.

üzerinde throw across
yapmak (köprü nehrin)
üzerinde
المفضلات