It was cold, and in addition, it was windy.
- Hava soğuktu ve üstelik rüzgarlıydı.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
They labored day after day.
- Onlar üst üste her gün çalıştılar.
He kept playing the same record over and over until I had to leave the room.
- Ben odayı terk etmek zorunda kalıncaya kadar aynı plağı üst üste çalmaya devam etti.
Tom is a senior executive.
- Tom üst düzey bir yöneticidir.
English and mathematics are made much of in senior high schools.
- İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
The bedrooms are upstairs.
- Yatak odaları üst kattadır.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
There are few high-ranking positions left open for you.
- Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
Tom told the taxi driver to keep the change.
- Tom sürücüye para üstünün kalmasını söyledi.
When I asked him for change, he gave it to me.
- Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
The guards performed a body cavity search.
- Muhafızlar üst araması yaptı.
The body was found under the overpass.
- Ceset üst geçidin altında bulundu.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.