The painting on the wall above the fireplace is by Tom.
- Şöminenin üstündeki duvarda bulunan resim Tom tarafından yapıldı.
There was a bowling trophy on the shelf above Tom's desk.
- Tom'un masasının üstündeki rafta bir bovling kupası vardı.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
English and mathematics are made much of in senior high schools.
- İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.
He holds a senior position in the government.
- O, hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
I saw him coming upstairs.
- Onu üst kata gelişini gördüm.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
Many high-level officials attended the meeting.
- Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
Tom told the taxi driver to keep the change.
- Tom sürücüye para üstünün kalmasını söyledi.
You gave me the wrong change.
- Bana paranın üstünü yanlış verdin.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
We saw the sun rise above the horizon.
- Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.
Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
The body was found under the overpass.
- Ceset üst geçidin altında bulundu.
That dress looks good on you.
- O elbise senin üstünde iyi gözüküyor.
I want Italian dressing on my salad.
- Salatamın üstüne İtalyan sosu istiyorum.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.