We are flying above the clouds.
- Biz bulutların üstünde uçuyoruz.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Look at the train going over the bridge.
- Köprünün üstünde giden trene bak.
His debts amount to over $1,000.
- Borçları 1,000 doların üstündedir.
The woman is atop the table.
- Kadın masanın üstündedir.
I'm sure Tom will get over it.
- Ben eminim Tom onun üstünden aşacak.
A study found that almost 10% of men were obese in 2008. That was up from about 5% in 1980.
- Bir araştırma 2008'de erkeklerin yaklaşık 10%'nun obez olduğunu buldu. Bu, 1980'de yaklaşık 5%'in biraz üstündeydi.
At present there are about 31 million Americans over the age of sixty-five.
- Şu anda altmış beş yaşının üstünde 31 milyon civarında Amerikalı var.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
The cat is sitting on top of the table.
- Kedi masanın üstünde oturuyor.
Why is the helicopter flying across the city?
- Helikopter neden kentin üstünde uçuyor?
You have cream on the top of your nose.
- Senin burnunun üstünde krem var.
I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
- Sanırım horozların başının üstündeki ibik çekici.
Look at the picture at the top of the page.
- Sayfanın üst kısmındaki resme bak.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
Tom is a senior executive.
- Tom üst düzey bir yöneticidir.
This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
- Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
The bedrooms are upstairs.
- Yatak odaları üst kattadır.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
His beating four competitors in a row won our high school team the championship.
- Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.
When I asked him for change, he gave it to me.
- Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.
Please be careful not to forget your card or your change in the machine.
- Kartını ya da para üstünü makinede unutmamak için lütfen dikkatli ol.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
We saw the sun rise above the horizon.
- Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.
The body was found under the overpass.
- Ceset üst geçidin altında bulundu.
The guards performed a body cavity search.
- Muhafızlar üst araması yaptı.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
He put the skis on top of the car.
- Kayakları arabanın üstüne koydu.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
The baby was crawling on all fours.
- Bebek dört ayak üstünde emekliyordu.
Vazo masanın üzerinde.
- Vazo masanın üstünde.
Kedi masanın üzerinde.
- Kedi masanın üstünde.