تعريف ürün في التركية الإنجليزية القاموس.
- product
Products with GMO are dangerous to human life.
- GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
- (Ticaret) outcome
- goods
Mass production reduced the price of many goods.
- Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.
The company manufactures a variety of paper goods.
- Şirket, çeşitli kağıt ürünleri üretmektedir.
- produce, product; crop, harvest, yield; work; result
- (Politika, Siyaset) good
We'll have a good crop if this good weather keeps up.
- Bu iyi hava devam ederse, iyi bir ürün alacağız.
The company manufactures a variety of paper goods.
- Şirket, çeşitli kağıt ürünleri üretmektedir.
- bearing
- thruput
- commodity
- work
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- merchandise
You boycotted merchandise from that country.
- Sen o ülkenin ürünlerini boykot ettin.
- (Tekstil) article
The shop sells articles of all kinds.
- Dükkan her türde ürünler satar.
There is a good market for these articles.
- Bu ürünler için, iyi bir pazar var.
- fruit
This is the fruit of your imagination.
- Bu hayal gücünün ürünüdür.
- child
Keep this product out of children's reach.
- Bu ürünü çocukların erişemeyeceği bir yerde saklayın.
- harvest
The rains ruined the harvest.
- Yağmurlar ürünü harap etti.
In the fall we harvest our summer crops.
- Sonbaharda bizim yaz ürünlerimizi hasat ederiz.
- graduate
- yield
These lands yield little.
- Bu topraklar az ürün verir.
- crop
We grow a variety of crops.
- Biz çeşitli ürünler yetiştirdik.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
- result
- offspring
The atomic bomb is the offspring of 20th century physics.
- Atom bombası, 20. yüzyılın fizik ürünüdür.
Books are the offspring of one's mind.
- Kitaplar birinin aklının ürünleridir.
- result, product
- end product
- produce
The company produces soy sauce and other food products.
- Şirket soya sosu ve diğer gıda ürünlerini üretiyor.
England imports Spanish produce.
- İngiltere, İspanyol ürünü ithal ediyor.
- product; produce, crop, yield
- growth
- progeny
- turnoff
- work (of art)
- production
Mass production reduced the price of many goods.
- Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.
- output
- emblements
- turnout
- futures
- ürün vermek
- {f} yield
- ürün değiştirme
- Product change-over
- ürün reçetesi
- bill of materials
- ürün ekle
- (Bilgisayar) add product
- ürün sürümü
- (Bilgisayar) product version
- ürün testi
- (Ticaret) product testing
- ürün verme
- bearing
- ürün vermek
- (deyim) bear fruit
- ürün vermek
- produce
- ürün çeşidi
- (Ticaret) product range
- ürün anahtarı
- (Bilgisayar) Product key
- ürün gamı
- (Ticaret) Product range
- ürün yelpazesi
- Product range
- ürün farklılaştırma
- diversification of products
- ürün güvenliği
- (Hukuk) product safety
- ürün hattı
- product line
- ürün içerik yönetimi
- (Ticaret) product content management
- ürün n
- (Bilgisayar) product n
- ürün nöbeti
- crop rotation
- ürün rotasyonu
- crop rotation
- ürün satma
- (Ticaret) selling goods
- ürün seçim kılavuzu
- product selection guide
- ürün sorumluluğu
- (Hukuk) product liability
- ürün telafi programı
- (Hukuk) crop substitution programme
- ürün toplamak
- to reap
- ürün verebilen
- progenitive
- ürün verme
- fruition
- ürün verme ile ilgili
- progenitive
- ürün vermek
- bring forth
- ürün vermek
- to crop, to give a yield
- ürün vermek
- crop
- ürün yılı
- crop year
- ürün çeşitlendirme
- diversification of products
- ürün özeti
- (Bilgisayar) product summary
- ürün/servis
- product/service
- yan ürün
- by product
- özel ürün
- specialty
What's Tom's specialty?
- Tom'un özel ürünü nedir?
- yan ürün
- spin off
- yan ürün
- fallout
- ana ürün
- (Ticaret) staple
- ana ürün
- main crop
- ara ürün
- (Tıp) borderline product
- ara ürün
- (Denizbilim) metabolite
- bitkisel ürün
- (Gıda) crop
- bitmiş ürün
- (Tıp) finished good
- doğal ürün
- natural product
- elle tutulmaz ürün
- (Turizm) intangible product
- evrensel ürün kodu
- universal product code
- geliştirilmiş ürün
- development
- ham ürün
- (Turizm) core product
- hassas ürün
- (Ticaret) sensitive products
- ikame ürün
- (Ticaret) replacement product
- jenerik ürün
- (Ticaret) generic product
- kaliteli ürün
- quality product
- kirli ürün
- (Tekstil) dirty product
- kusurlu ürün
- (Ticaret) defective product
- mevcut ürün
- (Denizbilim) standing crop
- model ürün
- (Tıp) model product
- nihai ürün
- (Ticaret) finished products
- ortak ürün
- (Ticaret) joint product
- sahte ürün
- (Ticaret) counterfeit product
- son ürün
- (Teknik,Tekstil) finished product
- son ürün
- final product
- son ürün
- end result
- tali ürün
- (Ticaret) by-product
- ticari ürün
- (Askeri) commercial product
- türev ürün
- by-product
- tıbbi ürün
- (Tıp) medicinal product
- yan ürün
- fall-out
- yan ürün
- associated product
- yan ürün
- (Biyokimya,Gıda) side product
- yan ürün
- offshoot
- yan ürün
- spin-off
- yeni ürün
- (Ticaret) new product
- özgün ürün
- (Tıp) original product
- ürünler
- (Askeri) produces
The company produces soy sauce and other food products.
- Şirket soya sosu ve diğer gıda ürünlerini üretiyor.
- ürün vermek
- bear
- işlem görmüş ürün
- (Ticaret) compensating product
- markalı ürün
- branded products
- sahte ürün
- fake product
- ürünler
- products
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
Overseas subsidiaries are putting out top-of the-line products.
- Yurt dışı şubeleri seçkin ürünleri dışarı çıkarıyor.
- adi (ürün)
- (Argo) bodgy
- alternatif ürün projesi
- (Tarım) alternative product project
- aspirinsiz ürün
- non aspirin substitute
- avrupa ürün belgesi
- (Ticaret) european product certificate
- başlıca ürün
- leading product
- benzer ürün
- (Hukuk) similar product
- beraber-ürün
- (Jeoloji) co-product
- birleşik planlama takımı; birleşik işlem takımı; Birleşik Ürün Grubu
- (Askeri) integrated planning team; integrated process team; Integrated Product Team
- bozuk ürün
- (Ticaret) spoilage
- bu ürün ne zaman indirime girer
- When will this item go on sale
- ekilebilir veya tarıma uygun ekin / ürün / mahsul
- (Hukuk) arable crop
- en iyi ürün
- (Denizbilim) optimum sustainable yield
- en iyi ürün
- (Denizbilim) optimum yield
- esas ürün
- (Ticaret) primary product
- esas ürün
- staple
- fazla ürün vermek
- overbear
- film ürün
- film product
- fiziki ürün
- (Ticaret) tangible products
- görüntü ürün kütüphanesi; birleştirilmiş öncelik listesi
- (Askeri) image product library; integrated priority list
- güncel potensiyel ürün
- (Denizbilim) current potential yield
- güncel yıllık ürün
- (Denizbilim) current annual yield
- günlük ürün
- (Ticaret) daily product
- güvenli ürün
- (Hukuk) safe product
- haddelenmiş ürün
- rolled product
- ham ürün
- grey cloth
- hayvansal ürün
- animal product
- hedef ürün
- (Bilgisayar) target product
- hizmete sunulmak (ürün vb)
- (the product) become available
- hükümetten sağlanabilen ürün
- (Askeri) government off-the-shelf
- iade ürün
- returned product
- ihracata yönelik ürün
- cash crop
- ikame ürün
- (Hukuk) replacing product
- ikinci ürün
- aftercrop
- ilgili ürün
- (Hukuk) concerned product
- ilk ürün
- first-fruits
- ilk ürün
- first product
- ilk ürün lapası
- high-grade massecuite
- ilk ürün şekeri
- first product sugar
- istihbarat ürün ihtiyacı
- (Askeri) intelligence production requirement
- ithal ürün
- (Ticaret) imported product
- iyonik ürün
- (Kimya) ionic product
- korsan ürün
- knockoff
- marjinal fiziki ürün
- (Ticaret) marginal physical product
- marjinal ürün değeri
- (Ticaret) marginal revenue product
- net ürün
- net profit
- net ürün
- (Ticaret) net product
- numune olarak (ürün vb)
- (Ticaret) as a sample
- olumlu ürün denetim
- (Biyokimya) pozitive feedback
- optimum ürün
- (Denizbilim) optimum yield
- optimum ürün
- (Denizbilim) optimum sustainable yield
- orta kalitede ürün
- middlings
- patentli ürün
- patent article
- potansiyel ürün
- (Denizbilim) potential yield
- radyoaktif ürün
- radioactive product
- sentetik türev ürün
- (Ticaret) synthetic instrument
- son ürün
- afterproduct, end product
- sözleşme konusu ürün
- (Hukuk) contract product
- süblimleşme ile elde edilen ürün
- sublimate
- sınai ürün
- (Ticaret) manufactured product
- tarımsal ürün ve araçların sübvanse edilmesi
- (Hukuk) subsidisation of farm inputs
- taze ürün
- shelf-life
- tek bir ürün ticareti
- one line business
- tekstil yardımcı ürün
- (Tekstil) textile auxiliary product
- telafi edici ürün
- compensating product
- toplanan ürün miktarı
- pick
- turfanda ürün
- forced crop
- yan ürün
- waste product
- yan ürün
- by-product
Vegans do not use animal products, or by-products, in their everyday lives.
- Veganlar günlük yaşamlarında, hayvansal ürünler, ya da yan ürünler kullanmazlar.
- yan ürün
- fall out
- yan ürün
- by-product, spin-off
- yarı ürün
- (Endüstri) semi-manufactured
- yarı ürün
- (Endüstri) semifinished product
- yerli ürün
- (Ticaret) home product
- yerli ürün
- inland produce
- yerli ürün paketi
- (Turizm) domestic package tour
- yetim tıbbi ürün
- (Tıp) orphan medicinal product
- çift ürün
- (Tarım) double crop
- çift ürün
- (Tarım) double-mass curve
- çifte ürün
- (Denizbilim) double cropping
- ön ürün
- prototype
- özel ürün
- speciality
What's the restaurant's speciality?
- Restaurantın özel ürünü nedir?
- üst ürün
- (Gıda) overhead product