He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
- Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom took out his cell phone so that he could take a selfie.
- Tom bir özçekim çekebilmek için cep telefonunu çıkardı.
The essence of liberty is mathematics.
- Hürriyetin özü matematiktir.
Loving is the essence of life.
- Sevmek yaşamın özüdür.
He doesn't have a mind of his own.
- Onun kendine özgü bir düşünme tarzı yok.
He owns a private jet.
- O özel bir jet sahibi.
I have no particular desire to discuss that matter.
- Bu konuyu tartışmak için özel bir isteğim yok.
Tom spoke to Mary in private about the matter.
- Tom konu hakkında Mary ile özel görüştü.
I spent the whole week alone, and I longed for conversation.
- Ben bütün haftayı yalnız geçirdim ve ben konuşmayı özledim.
He covered the whole continent in his private jet.
- O, özel jetiyle tüm kıtayı katetti.
That car doesn't boost my self-confidence.
- O araba benim özgüvenimi artırmaz.
I lost all my self-confidence.
- Tüm özgüvenimi kaybettim.
Hackers find new ways of infiltrating private or public networks.
- Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.
Freedom is a state of mind.
- Özgürlük aklın bir halidir.
He spoke his mind freely.
- O, fikrini özgürce konuştu.
Individual freedom is the soul of democracy.
- Bireysel özgürlük, demokrasinin ruhudur.
Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife.
- Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.
In his autobiography, he repeatedly refers to his unhappy school days.
- Öz yaşam öyküsünde, defalarca mutsuz okul günlerinden bahsediyor.
A free press is essential for democracy.
- Özgür bir basın demokrasi için gereklidir.
I feel amazing thanks to Tom's special orange juice.
- Tom'un özel portakal suyu sayesinde harika hissediyorum.
This country is founded upon the principles of freedom, equality and fraternity.
- Bu ülke, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri üzerine kurulmuş.
A good biography is interesting and instructive.
- İyi bir özgeçmiş, ilgi çekici ve öğreticidir.
Those green suits are special suits for reducing the risk of biological contamination.
- Bu yeşil takım elbiseler, biyolojik kirlenme riskini azaltmak için özel takım elbiselerdir.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
I have a free spirit.
- Özgür ruhlu birisiyim.
Add the vanilla extract.
- Vanilya özütünü ekleyin.
Nobody will say it so bluntly, but that is the gist of it.
- Hiç kimse bunu çok açıkça söylemeyecek ama bunun özü odur.
In reality, the explanation is a bit more complicated than this, but you get the gist.
- Açıklama gerçekte bundan biraz daha karmaşık, ama sen özü anladın.
Dachshund sausages first became popular in New York, especially at baseball games.
- Dachshund sosisleri ilk olarak New York'ta popüler oldu, özellikle beyzbol oyunlarında.
Do you like sports? Yes, I especially like baseball.
- Spordan hoşlanır mısın? Evet, özellikle beyzboldan hoşlanırım.
I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
- Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
Full religious freedom is assured to all people.
- Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
Tom's summaries are always full of misprints.
- Tom'un özetleri daima yazım hatalarıyla doludur.
Interest in German is growing, particularly in China, India and Brazil.
- Almanca'ya ilgi büyüyor, özellikle Çinde, Hindistan'da ve Brezilya'da.
Feel free to speak German.
- Almanca konuşmak için kendini özgür hisset.
Hindus don't eat meat, in particular beef, and they are mainly vegetarian in order to respect the animals' lives.
- Hindular et, özellikle sığır eti yemezler, onlar hayvanların yaşamlarına saygı duymak için temel olarak vejetaryendirler,
Tom has a craving for chocolate ice cream.
- Tom'un çikolatalı dondurmaya bir özlemi vardı.
Could you explain all the safety features to me once again?
- Bana bir kez daha tüm güvenlik özelliklerini açıklayabilir misin?
Can you briefly sum up what was said at the meeting?
- Toplantıda ne söylendiğini kısaca özetleyebilir misin?
Please send in your summary by Tuesday.
- Lütfen özetinizi salıya kadar gönderin.