öykü

listen to the pronunciation of öykü
التركية - الإنجليزية
tale
narrative

It was his narrative that bored me to death. - Beni çok sıkan onun öyküsüydü.

She's good at creating the narrative of a crime. - O bir suçun öyküsünü yaratmada iyidir.

short story, story hikâye
(isim) Short story

She is a short story writer. - O bir kısa öykü yazarı.

Tom wrote a short story about a young girl and her dog. - Tom genç bir kız ve onun köpeği hakkında kısa bir öykü yazdı.

story

Daddy, can you read me a story before I go to sleep? - Baba, ben uyumadan bana bir öykü okur musun?

There was an interesting story in the letter to the boy. - Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.

recital
fable
romance
stroy
öykü anlatan şiirler
balladry
öykü kitabı
storybook
ibret alınacak öykü
parable
klinik öykü
(Tıp) clinical history
n {no'velı} e öykü, hikâye
n (e) no'velı story, story
öyküler
stories

His stories entertained us for hours. - Öyküleri saatlerce bizi eğlendirdi.

He told his stories in a very unusual way. - O, öykülerini çok sıra dışı bir şekilde anlattı.

dizi olarak yayınlanan öykü
serial
eğitici öykü
cautionary tale
karikatür öykü
comic
التركية - التركية
Ayrıntılarıyla anlatılan olay
Hikâye
uzun öykü
Uzun hikâye
öykü
المفضلات