övmek

listen to the pronunciation of övmek
التركية - الإنجليزية
praise

Nobody wants to praise my country. - Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.

Nobody wanted to praise my country. - Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.

eulogize
commend
exalt
to praise, laud
speak in praise of smb
vaunt
boost
flatter
extol

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

puff
talk up
extoll

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

accord praise
cry up
panegyrize
build up
to praise, to commend, to compliment, to eulogize, to celebrate, to exalt, to extol
laud
crack-up
emblazon
magnify
glorify

To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety. - Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.

acclaim
compliment
belaud
celebrate
(Konuşma Dili) give credit to
sing somebody's praise
lay it on thick
sing the praises of
pay tribute
crack up
sing smb.'s praise
brag
övme
laud
övme
praising

Praising children is an important thing. - Çocukları övmek önemli bir şeydir.

There are no benefits from praising a spoiled child. They should undergo a strict education. - Şımarık bir çocuğu övmenin hiçbir faydası yok. Onlar sıkı bir eğitime maruz kalmalılar.

övme
{i} glorification
öv
{f} praise

Every fox praises its tail. - Herkes kendi yaptığıyla övünür.

She listened very carefully when I praised her son. - Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.

kendini övmek
blow one's own horn
övme
acclaim
övme
extolling

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

öv
{f} compliment

She is always fishing for compliments. - Her zaman övgüler için balık tutuyor.

Tom returned the compliments. - Tom övgüleri iade etti.

öv
eulogize
öv
{f} praised

She listened very carefully when I praised her son. - Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.

Everybody praised his heroism. - Herkes onun kahramanlığını övdü.

öv
extol

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

öv
{f} glorified
öv
{f} glorifying
öv
rave about
öv
glorify

To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety. - Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.

There are economic systems that don't glorify money. - Parayı övmeyen ekonomik sistemler var.

öv
laud

His first answer was laudable. - Onun ilk cevabı övgüye değerdi.

övme
commendation
övme
blarney
övme
{i} glorifying
övme
emblazonment
öv
commend

The returning soldiers were commended for their bravery in battle. - Geri dönen askerler savaştaki cesaretleri nedeniyle övüldüler.

Mark is so honest that everybody commends him for it. - Mark o kadar dürüsttür ki bunun için herkes onu över.

aşırı övmek
puff up
fazla övmek
overpraise
ilâhi ile övmek
hymn
kendini övmek
sing one's own praises
yazısında övmek
write up
öv
panegyrize
övme
praising, praise, laudation
övme
exaltation
övme
praise

Nobody praised my country. - Hiç kimse ülkemi övmedi.

Nobody wants to praise my country. - Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.

övme
eulogy
övme
commending
övme
laudation
övme
praise, commendation
övme
flattery
övme
accolade
övme
{i} salve
التركية - التركية
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı: "Hani beklediğim övülmek, teşekkür filan olsa, içim yanmaz."- T. Buğra
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı
methetmek
Övme
sena
Övme
(Hukuk) SİTAYİŞ
övme
Övmek işi, sena, medih
övmek
المفضلات