Nobody wants to praise my country.
- Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.
Nobody wanted to praise my country.
- Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.
He spends all his time extolling her virtues.
- O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.
He spends all his time extolling her virtues.
- O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.
To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
- Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.
Praising children is an important thing.
- Çocukları övmek önemli bir şeydir.
There are no benefits from praising a spoiled child. They should undergo a strict education.
- Şımarık bir çocuğu övmenin hiçbir faydası yok. Onlar sıkı bir eğitime maruz kalmalılar.
Every fox praises its tail.
- Herkes kendi yaptığıyla övünür.
She listened very carefully when I praised her son.
- Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.
He spends all his time extolling her virtues.
- O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.
She is always fishing for compliments.
- Her zaman övgüler için balık tutuyor.
Tom returned the compliments.
- Tom övgüleri iade etti.
She listened very carefully when I praised her son.
- Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.
Everybody praised his heroism.
- Herkes onun kahramanlığını övdü.
He spends all his time extolling her virtues.
- O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.
To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
- Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.
There are economic systems that don't glorify money.
- Parayı övmeyen ekonomik sistemler var.
His first answer was laudable.
- Onun ilk cevabı övgüye değerdi.
The returning soldiers were commended for their bravery in battle.
- Geri dönen askerler savaştaki cesaretleri nedeniyle övüldüler.
Mark is so honest that everybody commends him for it.
- Mark o kadar dürüsttür ki bunun için herkes onu över.
Nobody praised my country.
- Hiç kimse ülkemi övmedi.
Nobody wants to praise my country.
- Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.