I wouldn't say it was unimportant.
- Bunun önemsiz olduğunu söylemezdim.
I'm so unimportant and insignificant.
- Ben çok önemsiz ve anlamsızım.
Almost everything you do will seem insignificant, but it is important that you do it.
- Yaptığın neredeyse her şey önemsiz görünebilir ama bu yaptığın önemlidir.
We're quite insignificant, but awesome nevertheless.
- Biz oldukça önemsizdik ama buna rağmen müthiştik.
Forget it, those are just trivial details.
- Unut gitsin, bunlar sadece önemsiz ayrıntılar.
The agitator is inclined to exaggerate trivial matters.
- Tahrikçi önemsiz konuları abartma eğilimindedir.
Don't make such a big deal out of small things.
- Önemsiz şeyleri dert etme.
Age is immaterial, unless you're a bottle of wine.
- Sen bir şişe şarap olmadıkça yaş önemsizdir.
This data is immaterial to the argument.
- Bu bilgi savunma için önemsizdir.
The damage from the flood was negligible.
- Selin verdiği hasar önemsizdi.
Everything else is irrelevant.
- Başka her şey önemsiz.
Don't think little of the ants' lives.
- Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
I know better than to quarrel with her about trifles.
- Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
Stop saying trifles! Focus on the main point.
- Önemsiz şeyler söylemeyi kes! Ana noktaya odaklan.
Your essay was not bad but I have a few minor niggles.
- Denemen kötü değildi ama birkaç önemsiz ayrıntım var.
That's a minor detail.
- Bu önemsiz bir detay.
This problem is only of secondary importance.
- Bu problem sadece ikincil derecede önemli.
The importance of music is underrated.
- Müziğin önemi küçümsenmiştir.
It doesn't have any significance.
- Bunun herhangi bir önemi yok.
Did that have any special significance?
- Onun herhangi özel bir önemi var mıydı?
Here is ¥50,000. Please do not spend the money on unimportant things.
- İşte 50.000 yen. Önemsiz şeylere para harcama lütfen.
You're thinking of unimportant things.
- Önemsiz şeyler düşünüyorsun.
I know better than to quarrel with her about trifles.
- Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
Stop saying trifles! Focus on the main point.
- Önemsiz şeyler söylemeyi kes! Ana noktaya odaklan.
Tom brought up an interesting point during the meeting.
- Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.
That's interesting, but not important.
- Bu ilginç ama önemli değil.
You must bring home to him the importance of the matter.
- Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
They're of no consequence.
- Onların hiç önemi yok.
It is important to emphasize that the consequences are not the same.
- Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.
He put great emphasis on spoken English.
- Konuşulan İngilizceye büyük önem verdi.
He put emphasis on the importance of the exercise.
- O, egzersizin önemi üzerine vurgu yaptı.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
Television could be an important source of culture, and its educational broadcasts are valued in many schools.
- Televizyon önemli bir kültür kaynağı olabilir, ve eğitim yayınlarına birçok okulda değer verilmektedir.
The amount of money we collected was insignificant.
- Topladığımız paranın miktarı önemsizdi.
Mushrooms contain significant amounts of minerals.
- Mantarlar önemli miktarda mineral içerirler.
I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice.
- Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.
Such a thing is of no account.
- Böyle bir şey hiç önemli değil.
It's important to take cultural relativism into account before judging another culture.
- Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.
Intonation is very important. It can completely change the meaning.
- Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.
There were important notes in that notebook.
- O not defterinde önemli notlar vardı.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
The most precious thing in life is moments.
- Hayattaki en önemli şey anlardır.
That's the least of our problems at the moment.
- Bu, şu an için sorunlarımız arasında en önemsiz olanı.
Tom is under considerable stress.
- Tom önemli stress altında.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
His opinions carry weight.
- Onun fikirleri önemlidir.
We regard him as an important man.
- Onu önemli bir insan olarak görüyoruz.
Scientists regard the discovery as important.
- Bilim adamları keşfe önemli gözüyle bakıyor.
An important characteristic of steel is its strength.
- Çeliğin önemli bir özelliği onun gücüdür.
An important quality of steel is its strength.
- Çelik hakkında önemli bir kalite onun gücüdür.
Recycling paper is very important.
- Kâğıdı geri dönüştürmek çok önemlidir.
I have an important role.
- Önemli bir rolüm var.