öncesinde

listen to the pronunciation of öncesinde
التركية - الإنجليزية
before

I only have an hour before my shift. - Vardiyamın öncesinde sadece bir saatim var.

The space telescope will help us know the universe much better than before. - Uzay teleskobu bize evreni tanımada öncesinden çok daha fazla yardım edecek.

At a higher or greater position in a subjective ranking

An entrepreneur puts market share and profit before quality, an amateur intrinsic qualities before economical considerations.

In front of in space

He stood before me.

In store for, in the future of (someone)

The period before us looks grim because of the economical crisis.

{a} sooner, in time pervious
If someone is before something, they are in front of it. They drove through a tall iron gate and stopped before a large white villa
Earlier than (in time)
Returns the Locator that is sequentially before another Locator in this Container
Prior or preceding in dignity, order, rank, right, or worth; rather than
An advance of; farther onward, in place or time
In advance
If you tell someone that one place is a certain distance before another, you mean that they will come to the first place first. The turn is about two kilometres before the roundabout
earlier time than -- " before you can subtract " (225)
be·fore In addition to the uses shown below, before is used in the phrasal verbs `go before' and `lay before'
{e} in front of, in the presence of; ahead of
If you have something such as a journey, a task, or a stage of your life before you, you must do it or live through it in the future. Everyone in the room knew it was the single hardest task before them = ahead of
If you do something before someone else can do something, you do it when they have not yet done it. Before Gallacher could catch up with the ball, Nadlovu had beaten him to it
adv [earlier] dulu 2 prep/conj [earlier than] sebelum (belum)
When you want to say that one person or thing is more important than another, you can say that they come before the other person or thing. Her husband, her children, and the Church came before her needs
If something happens before a particular person or group, it is seen by or happens while this person or this group is present. The game followed a colourful opening ceremony before a crowd of seventy-four thousand
If there is a period of time or if several things are done before something happens, it takes that amount of time or effort for this thing to happen. It was some time before the door opened in response to his ring. = until
önce
ago

There was a castle here many years ago. - Yıllar önce orada bir kale vardı.

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

önce
first

We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore. - Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

önce
(İnşaat) before

Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday. - Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.

I showered before breakfast. - Kahvaltıdan önce duş aldım.

önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

hemen öncesinde
(deyim) on the eve of
önce
pre-

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

önce
beforehand

Let's get things ready beforehand. - İşleri önceden hazırlayalım.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.

önce
before time
önce
to start with

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it. - Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.

At first, I mistook him for your brother. - Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.

önce
a priori

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell him it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

They want, above all things, to live in peace. - Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.

Above all, I want to be healthy. - Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.

ekleme öncesinde
(Bilgisayar) before insert
paketleme öncesinde soğutmak
precool
silme onayı öncesinde
(Bilgisayar) before del confirm
teslimat öncesinde
in advance of the delivery
önce
ere

This building was erected 300 years ago. - Bu yapı 300 yıl önce dikildi.

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

önce
prior

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem. - Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow? - Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?

In the first place it's necessary for you to get up early. - Öncelikle erken kalkman gerekiyor.

önce
pro

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

It happened prior to my arrival. - O, ben varmadan önce oldu.

I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting. - 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.

önce
in advance

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

önce
back

I've got to take my library books back before January 25th. - 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.

I expect her to come back before lunch. - Onun öğle yemeğinden önce geri gelmesini bekliyorum.

önce
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
التركية - التركية

تعريف öncesinde في التركية التركية القاموس.

Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
öncesinde
المفضلات