The space telescope will help us know the universe much better than before.
- Uzay teleskobu bize evreni tanımada öncesinden çok daha fazla yardım edecek.
I've known your father since before you were born.
- Sen doğmadan öncesinden beri babanı tanıyorum.
An entrepreneur puts market share and profit before quality, an amateur intrinsic qualities before economical considerations.
He stood before me.
The period before us looks grim because of the economical crisis.
Marilyn Monroe died 33 years ago.
- Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore.
- Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.
Tom divorced his first wife more than fifteen years ago.
- Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.
I showered before breakfast.
- Kahvaltıdan önce duş aldım.
Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday.
- Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.
Firstly, happiness is related to money.
- Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.
Firstly, we mustn't be selfish.
- Her şeyden önce bencil olmamalıyız.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
He bought the pre-cut pork loin.
- O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.
I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand.
- Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.
I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand.
- Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.
To start with, who is that man?
- Her şeyden önce, o adam kim?
To start with, I must thank you for your help.
- Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.
For one thing he is lazy, for another he drinks.
- Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.
For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time.
- Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.
At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it.
- Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.
At first, I mistook him for your brother.
- Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.
That's clearly not a priority.
- O açıkça bir öncelik değil
Tell them it's a priority.
- Onlara bunun bir öncelik olduğunu söyle.
Television shows violence, which influences, above all, younger people.
- Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.
Above all, be patient.
- Her şeyden önce, sabırlı olun.
This building was erected 300 years ago.
- Bu yapı 300 yıl önce dikildi.
That building was erected five years ago, I think.
- O bina sanırım beş yıl önce dikildi.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
Being less urgent, this plan is lower in priority.
- Plan öncelik ve aciliyeti düşürmektedir.
In the first place it's necessary for you to get up early.
- Öncelikle erken kalkman gerekiyor.
I want to make sure I get to the station early enough to buy a newspaper before getting on the train.
- Trene binmeden önce bir gazete almak için istasyona yeterince erken varacağımdan emin olmak istiyorum.
Check the enemy's progress before they reach the town.
- Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting.
- 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.
Prior to the meeting, they had dinner.
- Toplantıdan önce akşam yemeği yediler.
Please inform me of your absence in advance.
- Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.
She finished her work an hour in advance.
- O, işini bir saat önce bitirdi.
By the time you came back, I'd already left.
- Sen gelmeden önce ben zaten çıkmıştım.
I've got to take my library books back before January 25th.
- 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.
My water broke on the evening of the predicted birth date.
- Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..
He arrived two days previously.
- O iki gün önceden vardı.