I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
Marilyn Monroe died 33 years ago.
- Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.
Tom divorced his first wife more than fifteen years ago.
- Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.
One will be judged by one's appearance first of all.
- Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
I want to see you before you go.
- Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.
Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday.
- Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.
Firstly, happiness is related to money.
- Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.
Firstly, we mustn't be selfish.
- Her şeyden önce bencil olmamalıyız.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
He bought the pre-cut pork loin.
- O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.
Let's get things ready beforehand.
- İşleri önceden hazırlayalım.
I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand.
- Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.
To start with, I must thank you for your help.
- Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.
To start with, who is that man?
- Her şeyden önce, o adam kim?
For one thing he is lazy, for another he drinks.
- Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.
For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
- Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
That building was erected five years ago, I think.
- O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.
This building was erected 300 years ago.
- Bu yapı 300 yıl önce dikildi.
Freshness is our top priority.
- Tazelik bizim önceliğimizdir.
Being less urgent, this plan is lower in priority.
- Plan öncelik ve aciliyeti düşürmektedir.
He came home early in order to see the children before they went to bed.
- Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.
Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does.
- Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.
Check the enemy's progress before they reach the town.
- Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
It happened prior to my arrival.
- O, ben varmadan önce oldu.
All the arrangements should be made prior to our departure.
- Tüm düzenlemeler bizim kalkmadan önce yapılmalıdır.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.
Please inform me of your absence in advance.
- Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.
Above all, I want to be healthy.
- Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.
Above all, you must help each other.
- Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.
Let's go back before it begins to rain.
- Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
He came back before eight.
- Sekizden önce geri döndü.
Has your neck thickened during the previous year?
- Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?
He arrived two days previously.
- O iki gün önceden vardı.
At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome.
- Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.
At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it.
- Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.
Tell them it's a priority.
- Onlara bunun bir öncelik olduğunu söyle.
Tell her it's a priority.
- Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
- İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
There were a lot of teachers from Australia and New Zealand at the English conversation school I went to previously.
- Daha önce gittim İngilizce konuşma okulunda Avustralya ve Yeni Zelanda'dan birçok öğretmen vardı.
Ann has just finished writing her report.
- Ann raporunu yazmayı az önce bitirdi.
I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
- Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
I just started using this site a little while ago.
- Bu siteyi biraz önce kullanmaya başladım.
If you can't come before lunch, how about 4 o'clock in the afternoon?
- Öğle yemeğinden önce gelemiyorsanız, öğleden sonra saat 4'e ne dersiniz?
Please come before 2:30.
- Lütfen 2.30'dan önce gel.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
The sun just went down.
- Güneş biraz önce battı.
Forget what I have just told you.
- Biraz önce sana söylediklerimi unut.
Tom has already signed up for that class.
- Tom o sınıfa daha önce kaydoldu.
I have already eaten lunch.
- Daha önce öğle yemeği yedim.
Have you ever visited Kyoto before?
- Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
No one believed me at first.
- İlk önce kimse bana inanmıyordu.
She didn't like the horse at first.
- O, ilk önce atı beğenmedi.
How did you hear about Tatoeba in the first place?
- Tatoeba'yı ilk önce ne zaman duydun?
In the first place, fashions change very quickly.
- İlk önce modalar çok hızlı değişir.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
Many years ago, I visited the center of Hiroshima.
- Yıllar önce, ben Hiroşima'nın merkezini ziyaret ettim.
The flash of lightning precedes the sound of thunder.
- Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir.
In English the verb precedes the object.
- İngilizcede yüklem nesneden önce gelir.
It began raining just now.
- Az önce yağmur yağmaya başladı.
Paul telephoned just now.
- Paul az önce telefon etti.
I have only just begun.
- Daha az önce başladım.
We've only just begun.
- Sadece az önce başladık.
You'll be there in no time.
- Bir an önce orada olacaksın.
You should tell Tom as soon as possible.
- Bir an önce Tom'a söylemelisin.
I had rented it the day before.
- Ben onu bir gün önce kiralamıştım.
I lost the watch I had bought the day before.
- Bir gün önce aldığım saati kaybettim.
Zero comes before one.
- Sıfır birden önce gelir.
Zero is what comes before one.
- Sıfır birden önce gelen şeydir.
He reached home shortly before five o'clock.
- Saat beşten hemen önce eve vardı.
Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.