önce

listen to the pronunciation of önce
التركية - الإنجليزية
ago

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

He went to Paris two years ago. - O, Paris'e iki yıl önce gitti.

first

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

before

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

I showered before breakfast. - Kahvaltıdan önce duş aldım.

first, at first, firstly, initially; before; ago
firstly

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

beforehand

Let's get things ready beforehand. - İşleri önceden hazırlayalım.

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

before time
to start with

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

initially
for one thing

For one thing he is lazy, for another he drinks. - Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

epi-
ante

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

ere

This statue was erected ten years ago. - Bu anıt on yıl önce dikildi.

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.

prior

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

I'm sorry, but I have a prior engagement. - Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.

first, at first
afore
early

He came home early in order to see the children before they went to bed. - Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.

Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow? - Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?

pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

before, ago
before ...: tatilden önce before the vacation
prior to

All the arrangements should be made prior to our departure. - Tüm düzenlemeler bizim kalkmadan önce yapılmalıdır.

Prior to your arrival, he left for London. - Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.

in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

above

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

Above all, you must help each other. - Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.

back

I expect her to come back before lunch. - Onun öğle yemeğinden önce geri gelmesini bekliyorum.

I've got to take my library books back before January 25th. - 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.

pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

My water broke on the evening of the predicted birth date. - Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..

the preceding period of time; the past
at first

At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome. - Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.

No one believed me at first. - İlk önce kimse bana inanmıyordu.

a priori

Tell them it's a priority. - Onlara bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell Tom it's a priority. - Tom'a bunun bir öncelik olduğunu söyle.

epi
ilk önce
first of all

First of all, I'm very worried about my daughter's health. - İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.

ilk önce
firstly
önce gelen
antecedent
önce gelme
precedence
önce gelmek
come before
önce olmak
anticipate
önce davranmak
anticipate
önce gelen
(Ticaret) predecessor
önce gelen
(Bilgisayar) leading
önce gelerek
preceding
önce gelme
preceding
önce gelmek
predate
önce gelen
(Hukuk) preceding
önce can sonra canan
(Atasözü) Charity begins at home
önce davranmak
take precedence of
önce değerbiç
(Bilgisayar) evaluate first
önce doğmuş çocuk
premature baby
önce düşün, sonra söyle
(Atasözü) Think before you speak
önce gelen iş
preoccupation
önce gelen kimse
progenitor
önce gelme
(Hukuk) figure prominently
önce gelmek
take precedence of
önce gelmek
antedate
önce gelmek
to precede
önce gelmek
precede
önce gelmek
forego
önce güvenlik
safety first
önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele
(Atasözü) Before you do or say something unpleasant to someone else, think of how you'd feel if something similar were done or said to you
önce kapmak
beat smb. to it
önce kapmak
preoccupy
önce okuyun
(Bilgisayar) read this first
önce olma
precedence
önce olmak
have the precedence
önce para
(Konuşma Dili) cash on the barrelhead
önce satın alma hakkı
pre emption
önce sayfa sonu
(Bilgisayar) page break before
önce siz
after you!
önce tartılmak
weigh in

Boxers have to weigh in before a fight. - Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.

önce uzun kenar
(Bilgisayar) long edge first
önce yapmak
beat smb. to it
önce ölmek
predecease
önce ölmüş
(Kanun) predeceased
daha önce
previously

I recognized him immediately since we had previously met. - Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.

Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated. - 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.

az önce
just

Ann has just finished writing her report. - Ann raporunu yazmayı az önce bitirdi.

The bullet just shaved his cheek. - Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti.

-meden önce
before
herşeyden önce
first of all
biraz önce
just now
biraz önce
a little while ago

I just started using this site a little while ago. - Bu siteyi biraz önce kullanmaya başladım.

bundan önce
heretofore
den önce
no later than
önce gel
come before

Duty should come before anything else. - Görev başka her şeyden önce gelmeli.

Your family should come before your career. - Ailen kariyerinden önce gelmeli.

-meden önce
by the time
-den önce
preparatory to
-den önce
(Ticaret) prior
-den önce gelmek
precede
-den önce olan
antecedent to
az önce
deja
az önce
a short time ago
bir an önce
forthwith
bir an önce
right away

Tom says he wants to get married right away. - Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.

Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away? - Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?

bir hafta önce
one week ago
bir hafta önce
a week ago
bir süre önce
a while ago
biraz önce
just

The sun just went down. - Güneş biraz önce battı.

Forget what I have just told you. - Biraz önce sana söylediğimi unut.

birinden önce ölmek
predecease
birkaç gün önce
the other day
birkaç yıl önce
a few years ago
bitişten önce
(Bilgisayar) before end
daha önce
already

Tom has already made up his mind. - Tom daha önce karar verdi.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

daha önce
before

Have you seen such a wonderful movie before? - Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?

Have you ever visited Kyoto before? - Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?

daha önce
afore
den önce gelmek
precede
deneyden önce
a priori
doğumdan önce
(Tıp) prenatal
en önce
in the first place
en önce
(deyim) first things first
gün önce
days ago
hafta önce
weeks ago
haftalar önce
weeks ago
hepsinden önce
first of all
her şeyden önce
before hand
her şeyden önce
start with
her şeyden önce
(deyim) first things first
her şeyden önce
primarily
her şeyden önce
above all things
her şeyden önce
in the first place
herşeyden önce
last
herşeyden önce
firstly
iki ay önce
two months ago
iki hafta önce
two weeks ago
iki yıl önce
two years ago
ilk önce
begin with
ilk önce
at the outset
ilk önce
at first

He didn't believe it at first. - O, ona ilk önce inanmadı.

At first, I thought he was a teacher, but he wasn't. - İlk önce öğretmen olduğunu sanmıştım ama değilmiş.

ilk önce
before hand
ilk önce
first and foremost
ilk önce
transmitting
ilk önce
in the first place

In the first place, fashions change very quickly. - İlk önce modalar çok hızlı değişir.

Tom should've told Mary the truth in the first place. - Tom gerçeği ilk önce Mary'ye söylemeliydi.

isadan önce
a/c
kısa süre önce
recently
olaydan önce
(Latin) a priori
savaştan önce
ante-bellum
sayfadan önce
(Bilgisayar) before sheet
seneler önce
years ago
tarihinden önce
(Bilgisayar) before
uzun zaman önce
(Bilgisayar) long time ago
vaktinden önce
early
yatmadan önce
ante noctem
yıllar önce
ages ago
yıllar önce
years ago

She borrowed the book from him many years ago and hasn't yet returned it. - O, yıllar önce ondan kitabı ödünç aldı ve onu henüz iade etmedi.

I began playing golf years ago. - Yıllar önce golf oynamaya başladım.

zamanından önce
untimely
zamanından önce
precipitate
zamanından önce
preterm
çok zaman önce
a long time ago
çok önce
long before
öğleden önce
(Ticaret) ante-meridiem a.m
öğleden önce
am
öğleden önce
ante-meridiem (a.m.)
öğleden önce
a/m
üç saat önce
three hours ago
zamanından önce
prematurely
önce gel
{f} preceding
önce gel
precede

In English the verb precedes the object. - İngilizcede yüklem nesneden önce gelir.

Lightning precedes thunder. - Şimşek gök gürültüsünden önce gelir.

önce gelme
primacy
zamanından önce
early
-den önce
Afore
az zaman önce
less time before
biran önce
as soon as possible
kısa bir süre önce
A short while ago
önce gelen
from before
-den önce gelen
preceded
Spartan (Spartan füzesi: Daha önce Safeguard balistik savunma silah sistem füzes
(Askeri) Spartan
ateşlemeden önce kilitleme
(Askeri) lock-on before launch
aynı anı daha önce de yaşadığını hissetme
deja-vu
az önce
just now

He left the office just now. - O, az önce ofisten ayrıldı.

Your boyfriend got tired of waiting for you and left just now. - Erkek arkadaşın seni beklemekten usandı ve şimdi az önce gitti.

az önce
shortly before
az önce
a short time ago, just now
az önce
only just

I have only just begun. - Daha az önce başladım.

We've only just begun. - Sadece az önce başladık.

ben gitmeden önce
before i go
beşten önce
before five
bir an evvel/önce
as soon as possible
bir an önce
as soon as possible, right away
bir an önce
in no time

You'll be there in no time. - Bir an önce orada olacaksın.

bir an önce
as soon as possible

You should tell Tom as soon as possible. - Bir an önce Tom'a söylemelisin.

bir an önce
anon
bir ayak evvel/önce immediately
at once
bir gün önce
the day before

I found the book which I had lost the day before. - Bir gün önce kaybettiğim kitabı buldum.

I met him the day before. - Ben bir gün önce onunla tanıştım.

biraz önce
shortly before
birden önce
before one

Zero is what comes before one. - Sıfır birden önce gelen şeydir.

Zero comes before one. - Sıfır birden önce gelir.

birinden önce davranmak
(deyim) get the jump on one
biz gitmeden önce
before we go
borcu vadesinden önce ödeme
(Ticaret) prepayment
bu hastalığı daha önce hiç geçirmedim
I've never had this disease before
bundan önce
previously
bundan önce
ere now
bundan önce
before this
bundan önce
before now
bundan önce
erewhile
bundan önce
ere this
daha önce
before; earlier
daha önce belirtilen
aforesaid
daha önce belirtilen
aforementioned
daha önce kapma
preoccupancy
daha önce savaşan taraflar
(Askeri) former warring factions
daha önce söylenen
(Hukuk) foregoing
daha önce var olmak
pre exist
daha önce ölmek
predecease
daha önce ülser tedavisi görmüştüm
I have previously received treatment for an ulcer
den önce
afore
den önce değil
not until
diğerlerinden önce
in advance of the others
dokunmadan önce boyanmış
dyed in the wool
dokunmadan önce boyanmış
wool dyed
en önce
first of all
en önce
in first place
epey zaman önce
a long while ago
gün batımından önce
day before
günümüzden önce
before present day
haberi önce yayınlama
(gazete) beat
hemen önce
shortly before

Tom left to go fishing shortly before dawn. - Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.

A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion. - Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.

her şeyden önce
to start with, above all, first and foremost
herkesten önce
in advance of the others
ilaçlı röntgen çekilmeden önce alınan sıvı
opaque meal
ilk önce
first of all, first; to begin with; at first, initially, in the beginning, at the outset
kazıya başlamadan önce kazılan tünel
sump
maçtan önce tartmak
weigh in
maçtan önce tartılmak
weigh in

Boxers have to weigh in before a fight. - Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.

meden önce
not until
metinden önce
(Bilgisayar) before text
milattan önce
before Christ, B.C
التركية - التركية
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
İlk olarak, başlangıçta
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
evvel
evvelce
tanan
önce bilim
bakınız: ön bilim
bir an önce
Hemen, olabildiği kadar ivedi
ilk önce
Önce, en önce, en başta
milattan önce
Milâdî tarih başlangıcından geriye doğru sayılan yıllara göre belirtilen tarih (kısaltılmış biçimde: M. Ö.)
Önce gelme
takaddüm
önce
المفضلات