ömür boyu

listen to the pronunciation of ömür boyu
التركية - الإنجليزية
for life

The man went to pieces when the judge said he would have to go to prison for life. - Yargıç onun ömür boyu hapsedileceğini söylediğinde adam sinir krizine girdi.

Pigeons stay with the same partner for life. - Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.

1. lifelong. 2. all one's life, throughout one's life
in perpetuity
during good behavior
for perpetuity
to perpetuity
for life; lifelong, lifetime
perpetuity
lifetime

Give a man a fish and you feed him for a day. Teach a man to fish and you feed him for a lifetime. - Bir insana bir balık verirsen onu bir gün beslersin. Bir insana balık tutmayı öğretirsen onu ömür boyu beslersin.

This is the chance of a lifetime. - Bu bir ömür boyu şanstır.

life time
{s} lifelong

Tom and Mary became lifelong friends. - Tom ve Mary ömür boyu arkadaş oldu.

Working in the Kremlin has been my lifelong dream. - Kremlin'de çalışmak benim ömür boyu süren düşüm olmuştur.

ömür boyu süren
lifetime

This is the opportunity of a lifetime. - Bu, bir ömür boyu süren fırsattır.

ömür boyu askerlik yapan kimse
lifer
ömür boyu gelir
perpetuity
ömür boyu görevde kalan
perpetual
ömür boyu hak vermek
settle
ömür boyu hapis
life imprisonment, life sentence
ömür boyu hapis
(Hukuk) life sentence, life detention order
ömür boyu hapis
life sentence

Tom was given a life sentence for killing a security guard. - Tom'a bir güvenlik görevlisini öldürdüğü için ömür boyu hapis cezası verildi.

The convicted drug dealer was willing to comply with the authorities to have his death sentence reduced to a life sentence. - Mahkûm uyuşturucu satıcısı ölüm cezasını ömür boyu hapis cezasına düşürtmek için yetkililere boyun eğmeye istekliydi.

ömür boyu hapis
lifer
ömür boyu hapis cezası
law life sentence
ömür boyu mülkiyet hakkı
life interest
ömür boyu sürme
perpetuity
ömür boyu yıllık gelir
life annuity
ömürboyu
lifelong
التركية - التركية
Sağ kalındığı, yaşandığı sürece
ömür boyu
المفضلات