ölümle

listen to the pronunciation of ölümle
التركية - الإنجليزية
fatally
In a fatal manner; lethally

He told Peace that he did not believe his statement that he had fired the pistol merely to frighten the constable; had not Robinson guarded his head with his arm he would have been wounded fatally, and Peace condemned to death.

Ultimately, with finality or irrevocability, moving towards the demise of something

They pretend, as I hear, that the verses of Kabir have four different senses; illusion, spirit, intellect, and the exoteric doctrine of the Vedas; but in this part of the world it is considered a ground for complaint if a man's writings admit of more than one interpretation. While England endeavors to cure the potato-rot, will not any endeavor to cure the brain-rot, which prevails so much more widely and fatally?.

{a} mortally, destruction, death, event, cause
Fatedly; according to the dictates of fate or doom
in a disastrous manner, destructively, in a deadly manner; lethally, mortally, critically; in a predetermined manner, according to fate
with fatal consequences or implications; "he was fatally ill equipped for the climb
In a manner issuing in death or ruin; mortally; destructively; as, fatally deceived or wounded
In a manner proceeding from, or determined by, fate
with fatal consequences or implications; "he was fatally ill equipped for the climb"
ölüm
death

A lot of human deaths are caused by smoking cigarettes. - İnsan ölümlerinin çoğuna, sigara dumanı neden olmuştur.

Is there life before death? - Ölümden önce hayat var mıdır?

ölümle biten
fatal
ölümle burun buruna
in peril of one's life
ölümle burun buruna gelmek
to have a close brush with death
ölümle ilgili
macabre
ölümle kalım arasında olmak
to be/live on the razor's edge
ölümle sonuçlanan kaza
fatality
ölümle yüz yüze gelmek
face death
ölüm
decease
ölüm
passing away
ölüm
died

He died an unnatural death. - O doğal olmayan bir ölümle öldü.

He took charge of the family business after his father died. - Babasının ölümünden sonra aile şirketinin sorumluğunu üstüne aldı.

ölüm
capital

Many countries have abolished capital punishment. - Birçok ülke ölüm cezasını kaldırdı.

I will abolish capital punishment. - Ölüm cezasını kaldıracağım.

ölüm
demise
ölüm
dying

I do not fear death, but dying. - Ölümden korkmuyorum ama ölmekten korkuyorum.

Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying. - Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz.

ölüm
{i} killing

This is a killing machine. - Bu bir ölüm makinesi.

ölüm
{i} tomb
ölüm
mortem
ölüm
(deyim) dying breath
ölüm
kiss-off
ölüm
longed-for rest
ölüm
(Denizbilim,Gıda) mortality

Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide. - Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.

ölüm
(deyim) last breath
Ölüm
exitus
ölüm
fatality

Life has a 100% fatality rate. - Hayat %100 ölüm oranına sahiptir.

ölüm
doom
ölüm
quietus
ölüm
murder

In Texas, murder is a crime punishable by death. - Teksas'ta cinayet ölüm cezasını gerektiren bir suçtur.

Sami was convicted of murder and sentenced to death. - Sami cinayetten hüküm giydi ve ölüm cezasına çarptırıldı.

ölüm
human death
ölüm
{i} end

The novel ends with the heroine's death. - Roman bir kahramanın ölümü ile sona erer.

His death marks the end of a chapter in our history. - Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.

ölüm
death of
ölüm
death for
ölüm
{i} last

Dying is nothing. So start with living, it's less funny and it lasts longer. - Ölüm hiçbir şey. Bu yüzden yaşamla başla, daha az komik ve daha uzun sürer.

Last year in the Philippines, earthquakes and tidal waves resulted in the deaths of more than 6,000 people. - Geçen yıl Flipinlerde, depremler ve deprem dalgaları 6000'den fazla kişinin ölümüne sebep oldu.

ölüm
{i} sleep

People sometimes compare death to sleep. - İnsanlar bazen ölümle uykuyu karşılaştırır.

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

ölüm
{i} ending
Ölüm
(Tıp) mors
Ölüm
(Tıp) obitus
Ölüm
(Tıp) thanato
ölüm
passing
ölüm
kiss off
ölüm
rest

Death penalty has been restored in this country. - Ölüm cezası bu ülkeye geri getirildi.

ölüm
exit
ölüm
the great divide
ölüm
latter end
ölüm
way of death, manner of dying
ölüm
the reaper
ölüm
obituary

Tom Jackson's obituary said that he was born in Boston. - Tom Jackson'un ölüm ilanı Onun Boston'da doğduğunu söylüyordu.

ölüm
bitter end
ölüm
mortuary
ölüm
dissolution
ölüm
mortal

We know that all men are mortal. - Tüm insanların ölümlü olduğunu biliyoruz.

The people on this earth are all mortals. - Bu dünyadaki insanların hepsi ölümlüdür.

ölüm
the grim reaper
ölüm
necro

Necromancers can resurrect the dead. - Ölümçelenler ölüyü diriltebilir.

ölüm
departure
ölüm
longed for rest
ölüm
deadly

The tip of the spear was dipped in a deadly poison. - Mızrağın ucu, ölümcül bir zehire batırıldı.

The seven deadly sins are: pride, envy, greed, anger, lust, gluttony and sloth. - Yedi ölümcül günah şunlardır: kibir, kıskançlık, açgözlülük, öfke, şehvet düşkünlüğü, oburluk ve tembellik.

ölüm
death, end, decease, demise; murder
ölüm
fate

Test pilots are constantly tempting fate. - Test pilotları sürekli ölüme meydan okuyor.

Everybody was waiting the same fate - death. - Herkes aynı kaderi bekliyordu - ölüm.

ölüm
curtain
ölüm
latter
ölüm
parting
ölüm
mort

Tom was mortally injured. - Tom ölümcül şekilde yaralandı.

We know that all men are mortal. - Tüm insanların ölümlü olduğunu biliyoruz.

التركية - التركية

تعريف ölümle في التركية التركية القاموس.

Ölüm
(Hukuk) MEVT
Ölüm
(Osmanlı Dönemi) ŞİAR
Ölüm
(Osmanlı Dönemi) GUL
Ölüm
emrihak
Ölüm
memat
Ölüm
(Osmanlı Dönemi) NEYT
Ölüm
(Osmanlı Dönemi) KAZIYE
Ölüm
vefat
Ölüm
(Osmanlı Dönemi) LİZAM
Ölüm
ebedi uyku
ölüm
Ölme biçimi
ölüm
Çok büyük sıkıntı, üzüntü
ölüm
Ölmesi istenen kimse veya şey için kullanılır
ölüm
Sona erme, yok olma, ortadan kalkma
ölüm
Sona erme, yok olma, ortadan kalkma. Çok büyük sıkıntı, üzüntü: "Sürgün benim için ölüm gibi bir şey olmuştu."- R. N. Güntekin. Ölmesi istenen canlı için kullanılan bir söz
ölüm
İdam cezası
ölüm
Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, mevt, irtihal, vefat: "Çenesinde babamın ölüm günü gördüğüm asabi buruşmalar var."- Y. Z. Ortaç. Ölme biçimi. İdam cezası
ölüm
Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, mevt, irtihal, vefat
ölüm
irtihal
ölümle
المفضلات