تعريف ölçüsü في التركية الإنجليزية القاموس.
- accuracy
- The state of being accurate; freedom from mistakes, this exemption arising from carefulness; exact conformity to truth, or to a rule or model; exactness; nicety; correctness
The value of testimony depends on its accuracy.
- {n} exactness, nicety, care
- {i} preciseness, exactness
- exactness
- The state of being accurate; freedom from mistakes, this exemption arising from carefulness; exact conformity to truth, or to a rule or model; precision; exactness; nicety; correctness; as, the value of testimony depends on its accuracy
- (mathematics) the number of significant figures given in a number; "the atomic clock enabled scientists to measure time with much greater accuracy
- The accuracy of information or measurements is their quality of being true or correct, even in small details. We cannot guarantee the accuracy of these figures. inaccuracy
- If someone or something performs a task, for example hitting a target, with accuracy, they do it in an exact way without making a mistake. weapons that could fire with accuracy at targets 3,000 yards away inaccuracy
- the quality of nearness to the truth or the true value; "he was beginning to doubt the accuracy of his compass"; "the lawyer questioned the truth of my account"
- ölçü
- measurement
The measurements need to be precise.
- Ölçümler hassas olmalı.
Precise measurements are required.
- Kesin ölçümler gerekli.
- ölçü
- {i} dimensions
- ölçü
- measure
Please allow me to measure you.
- Lütfen ölçünüzü almak için bana izin verin.
We are, in large measure, responsible for students' success in the entrance exam.
- Biz öğrencilerin giriş sınavındaki başarılarından büyük ölçüde sorumluyuz.
- ölçü
- size
What's your shoe size?
- Ayakkabı ölçün nedir?
What do you think Tom's waist size is?
- Tom'un bel ölçüsünün ne olduğunu düşünüyorsun?
- ölçü
- {i} gauge
He wears a 6 gauge earring.
- O bir 6 ölçü küpe takıyor.
- ölçüsü aynı
- equal in size
- ölçüsü aynı
- of equal size
- ölçü
- dimension
- ölçü
- {i} benchmark
- foot ölçüsü
- feet
- gemi sürat ölçüsü
- knot
- ölçü
- (Ticaret) yardstick
- ölçü
- {i} gage
- ölçü
- {i} meter
This tree measures three meters around.
- Bu ağacın etrafı üç metre ölçülür.
- ölçü
- {i} extent
I agree with what you say to some extent.
- Bir ölçüde söylediklerine katılıyorum.
To what extent can he be trusted?
- Ne ölçüde ona güvenilebilir?
- ayar ölçüsü
- gauge
- sıvı ölçüsü
- pint
- çevre ölçüsü
- girth
- ölçü
- amount
I would like to drastically decrease the amount of time it takes me to clean the house.
- Evi temizlemem için geçen zamanı büyük ölçüde azaltmak istiyorum.
Drinking excessive and extreme amounts of water can result in water intoxication, a potentially fatal condition.
- Suyu ölçüsüz ve aşırı miktarda içmek su zehirlenmesi ile sonuçlanabilir, potansiyel olarak ölümcül bir durum.
- ölçü
- (Ticaret) measures
This tree measures three meters around.
- Bu ağacın etrafı üç metre ölçülür.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
- ölçü
- (Bilgisayar) metric
Tom, stubborn as he was, refused to change to the sensible metric system, preferring to measure volume in hogsheads instead.
- Tom, inatçı olmasına rağmen, büyük fıçı ölçü birimi yerine, mantıklı olan metrik sistemi değiştirmeyi reddediyordu.
- ölçü
- reagent
- ölçü
- metro
- ölçü
- measurement procedures
- ölçü
- (Ticaret) norm
- ölçü
- caliber
- ölçü
- level
Tom has joined a laughter club and his stress levels have decreased significantly.
- Tom bir kahkaha kulübüne katıldı ve onun stres seviyeleri önemli ölçüde düştü.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
- ölçü
- prosody
- ölçü
- test
The test of democracy is freedom of criticism.
- Demokrasinin ölçüsü eleştiri özgürlüğüdür.
- ölçü
- measuring
ׁWe're measuring the depth of the river.
- Biz nehrin derinliğini ölçüyoruz.
The carpenter is measuring the floor.
- Marangoz döşemeyi ölçüyor.
- ölçü
- metre
- ölçü
- scale
Many European kitchens have scales because dry ingredients are measured by weight there, unlike in America, where they are measured by volume.
- Birçok Avrupa mutfakları orada kuru malzemeler tartıldığından dolayı bir teraziye sahiptir, Amerika'da tam tersine onlar hacimle ölçülmektedir.
It seems the rural area will be developed on a large scale.
- Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.
- eski bir ağırlık ölçüsü birimi
- A unit of measure of weight in the former
- uzunluk ölçüsü
- Linear measure
- ölçü
- measurement; size: "masanın ölçüleri - the table´s measurements"
- ölçü
- (poetry) meter
- ölçü
- (music) (a) measure
- ölçü
- unit of measurement
- ahlak ölçüsü
- moral extent
- ağırlık ölçüsü
- unit of weight or mass
- ağırlık ölçüsü
- weight; quarter
- bel ölçüsü
- girth
- beş metrelik uzunluk ölçüsü
- perch
- bir iplik uzunluk ölçüsü
- spindle
- bir kısa bir uzun hece ölçüsü
- iambic
- bir uzunluk ölçüsü
- rood
- bir şiir ölçüsü
- dactyl
- büyük sıvı ölçüsü
- hogshead
- dokuma sıklığı ölçüsü
- denier
- erkek ölçüsü
- (Tekstil) men's size
- eski bir uzunluk ölçüsü birimi
- cubit
- etkinlik ölçüsü
- measure of effectiveness
- foot ölçüsü
- footage
- göğüs ölçüsü
- bust
- hacim ölçüsü
- capacity measure
- hece ölçüsü
- syllabic meter
- hece ölçüsü/vezni
- syllabic meter
- hint ağırlık ölçüsü
- (37 kg.) maund
- içki ölçüsü
- noggin
- katı hacim ölçüsü
- solid measure
- kereste ölçüsü
- (Çevre) board measure
- kütle ölçüsü
- slug
- muafiyet işlemlerinin ölçüsü
- (Hukuk) scope of exemption transactions
- oktan ölçüsü
- octane number
- olgu güvenirlik ölçüsü
- (Dilbilim) case reliability estimate
- sivrilik ölçüsü
- kurtosis
- sıvı ölçüsü
- liquid measure
- sıvı ölçüsü
- (yaklaşık yarım litre) pint
- tuzluluk derecesi ölçüsü
- (Askeri) salinometer
- zıvana ölçüsü
- mortise gauge
- çevre ölçüsü
- girt
- ölçü
- poet. meter
- ölçü
- measure; measurement, dimension; size; moderation; metre
- ölçü
- measurement; size: masanın ölçüleri the table's measurements
- ölçü
- mus. (a) measure
- ölçü
- measure; proper degree; suitable limit, bounds
- ölçü
- measurement, measure, measuring
- ölçü
- foot rule
- ölçü
- metre [Brit.]
- ölçü
- standard
This factory uses an integrated manufacturing system standardized from parts on through to finished products.
- Bu fabrika parçalardan bitmiş ürünlere kadar ölçünlenmiş entegre üretim sistemi kullanmaktadır.
In grammar and vocabulary, some dialects differ significantly from the standard language.
- Dilbilgisinde ve kelime hazinesinde, bazı lehçeler standart dilden önemli ölçüde farklıdır
- ölçü
- stint
- ölçü
- (Biyoloji) denomination
- ışık kırılması ölçüsü
- dioptric