We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
The programming language Java is highly versatile.
- Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.
Potatoes are very versatile.
- Patatesler çok yönlüdür.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
The timing will be crucial.
- Zamanlama çok önemli olacak.
Windows is the most used operating system in the world.
- Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
- Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
- Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
Your help is vital to the success of our plan.
- Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
- Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Her hat looked very funny.
- Onun şapkası çok komik görünüyordu.
What you said was very funny.
- Söylediğin çok komikti.
That's not very fair, is it?
- Bu çok adil değil, değil mi?
I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
- Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
This is too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
You do such a thing once too often and get punished.
- Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
- Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
- Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
You're not very tidy.
- Sen çok düzenli değilsin.
Tom is very tidy, isn't he?
- Tom çok düzenli, değil mi?
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking.
- Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.
Tom reads a great deal.
- Tom oldukça çok okur.
Tom travels a great deal.
- Tom oldukça çok seyahat eder.
God is dead. And I don't feel so good either.
- Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.
He spent countless hours preparing for the test.
- Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
What happened to make you laugh so much?
- Sizi çok güldürecek ne oldu?
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
Numerous stars were visible in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
The ship from New York will arrive before long.
- New York'tan gelen gemi çok geçmeden gelecek.
I am in a terrible dilemma.
- Çok kötü bir ikilemdeyim.
She looked terrible at that time.
- O zaman çok kötü görünüyordu.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
She felt very bad that day.
- O, o gün çok kötü hissetti.
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
I'm awfully sorry that I was late.
- Ben geç kaldığım için çok üzgünüm.
Tom does seem awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
We are badly in need of food.
- Bizim çok fazla yiyeceğe ihtiyacımız var.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
I prefer learning multiple languages at the same time.
- Aynı anda birden çok dil öğrenmeyi tercih ediyorum.
Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions.
- Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
I don't like you any more than you like me.
- Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I don't like him any more than he likes me.
- Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
- Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
I like coffee better than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
I like English better.
- İngilizceyi daha çok severim.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
Don't make the same mistake twice. There are plenty of other options.
- Aynı hatayı iki kez yapma. Pek çok başka seçenek var.
I know that plenty of guys want to go out with you.
- Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
Most schools are closed today.
- Bugün pek çok okul kapalı.
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
Tom doesn't have a whole lot of time.
- Tom'un pek çok zamanı yoktu.
I have a whole lot of ideas.
- Benim pek çok fikirlerim var.
Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.
The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse.
- Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.
The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
She spent a good deal of money on her vacation.
- O, tatiline çok para harcadı.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
There were a great many boys and girls in the park.
- Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
You must feel horrible.
- Kendini çok berbat hissediyor olmalısın.
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
The kangaroo jumps very high.
- Kangurular çok yüksek sıçrarlar.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
We rejected Tom's suggestion as too extreme.
- Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
There's a lot of rain all the year round.
- Yıl boyunca çok yağmur var.
It is very cold here all the year round.
- Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
This survey is too long to finish quickly.
- Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
Jon is far more attractive than Tom.
- Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Tom and his brothers are extremely close.
- Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
It is too late to repent.
- Tövbe etmek için çok geç.
The British acted too late.
- İngilizler çok geç davrandı.
Very good! You did an excellent job.
- Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.
Your handwriting is very good.
- Senin el yazın çok güzel.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.
Do you think that brown hair is very beautiful?
- Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.