çocuklaşmak

listen to the pronunciation of çocuklaşmak
التركية - الإنجليزية
to behave childishly
to become childish; to enter one's second childhood
behave childishly
çocuk
kid

When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. - Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.

Please pass it to the other kids. - Lütfen onu diğer çocuklara uzat.

çocuk
child

He gathered his children around him. - O, çocuklarını kendi etrafına topladı.

It seems that the children will have to sleep on the floor. - Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

çocuk
{i} baby

Tom asked Mary to stay at home until the babysitter got there. - Tom, çocuk bakıcısı oraya gelinceye kadar, Mary'nin evde kalmasını istedi.

Tom wants Mary to babysit his children. - Tom, Mary'nin çocuklarına bakıcılık yapmasını istiyor.

çocuk
children

Larry Ewing is married and the father of two children. - Larry Ewing evli ve iki çocuk babasıdır.

He gathered his children around him. - O, çocuklarını kendi etrafına topladı.

çocuk
(ısk.) bairn
çocuk
fairy

Children like fairy tales. - Çocuklar peri masallarını severler.

The children love listening to fairy tales. - Çocuklar masal dinlemeyi sever.

çocuk
juvenile

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

Isn't that a little juvenile? - O küçük bir çocuk değil mi?

çocuk
kid's

This park is a little kid's paradise. - Bu park küçük çocukların cennetidir.

çocuk
bairn
çocuk
dandiprat
çocuk
enfant
çocuk
bantling
çocuk
mite
çocuk
bambino
çocuk
chick

I had chicken pox when I was a kid. - Ben bir çocukken su çiçeği geçirdim.

Chicken pox is a common childhood illness. - Suçiçeği yaygın bir çocukluk hastalığıdır.

çocuk
(deyim) the small fry
çocuk
(Latin) infantia
çocuk
stripling
çocuk
encumbrance
çocuk
youngster
Çocuk
childrens
Çocuk
paediatric
çocuk
kinder

Kindergarten children act better than Tom and his friends do. - Anaokulu çocukları Tom ve arkadaşlarının yaptığından daha iyi hareket eder.

When she was in kindergarten, all the boys used to call her princess. - O, anaokulundayken, bütün erkek çocukları ona prenses derdi.

çocuk
children's
Çocuk
(Tıp) offspring
çocuk
junior

Tom and Mary had a child and called him Tom Junior. - Tom ve Mary'nin bir çocukları vardı ve ona Tom Junior adını verdiler.

çocuk
son

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

The boy standing over there is my son. - Orada duran çocuk benim oğlumdur.

çocuk
childish. Ç
çocuk
(erkek) nipper
çocuk
child, infant
çocuk
infant

I'm instinctively bad with children and infants. - Çocuklara ve bebeklere içgüdüsel olarak kötü davranıyorum.

There have been several cases of infantile paralysis. - Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.

çocuk
child, chit, youngster, kid; infant; kid, boy, childish person; childish, infantile
çocuk
moppet
çocuk
seed

The children collect seeds of various shapes and colours. - Çocuklar çeşitli şekil ve renklerde tohum toplarlar.

çocuk
brat

Tom hates parents who don't control their bratty children. - Tom arsız çocuklarını kontrol edemeyen ebeveynlerden nefret ediyor.

You shouldn't allow your son to act like a selfish brat. - Oğlunun bencil bir çocuk gibi davranmasına izin vermemelisin.

çocuk
infantile

There have been several cases of infantile paralysis. - Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.

çocuk
chit
çocuk
progeny
çocuk
spoil

Don't spoil the children. - Çocuklara yüz verip şımartma.

A child is spoiled by too much attention. - Çocuk çok fazla ilgi ile şımarır.

çocuk
kiddie
çocuk
creche
çocuk
infantine
çocuk
encumber
çocuklaşmak
المفضلات