Tom doesn't share Mary's enthusiasm.
- Tom Mary'nin çoşkusunu anlamıyor.
The intoxication that they sought was that of ‘enthusiasm’, of union with the god.
He has great enthusiasm.
- Onun büyük bir coşkusu vardır.
She played the piano with enthusiasm.
- Piyanoyu coşkuyla çaldı.
In all the excitement the 30 minute show-time passed in a flash.
- Coşku içerisinde, 30 dakikalık bir show-zamanı çok çabuk geçti.
Tom wrote Mary a glowing recommendation.
- Tom Mary'ye coşkulu bir tavsiye yazdı.
Tom glows with enthusiasm.
- Tom coşkuyla parlıyor.