Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Success depends mostly on effort.
- Başarı çoğunlukla çabaya bağlıdır.
The pain has mostly gone away.
- Ağrı çoğunlukla geçti.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
Radishes are commonly used as a salad vegetable and eaten raw.
- Turp çoğunlukla salata sebzesi olarak kullanılır ve çiğ yenir.
Women commonly live longer than men.
- Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.
Tom is frequently free in the afternoon.
- Tom öğleden sonra çoğunlukla boştur.
It happens frequently on vacation.
- Bu çoğunlukla tatilde olur.
In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.
From my own experience, illness often comes from sleeplessness.
- Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.
She is often late for school on Mondays.
- Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
- Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
Alzheimer's disease affects mainly people older than 60 years.
- Alzheimer hastalığı çoğunlukla 60 yaşından fazla olan insanları etkiler.
Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
More often than not, people believe what you tell them.
- Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
More often than not, a student will come up with the right answer.
A majority voted against the bill.
- Bir çoğunluk tasarıya karşı oy verdi.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
I have no strong opinion about the matter, so whatever the majority thinks is good is OK with me.
- Konuyla ilgili güçlü bir fikrim yok, bu yüzden çoğunluk neyin iyi olduğunu düşünüyorsa bana uyar.
The crowd was mostly women and children.
- Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı.