Success depends mostly on effort.
- Başarı çoğunlukla çabaya bağlıdır.
I mostly have fruit for breakfast.
- Sabah kahvaltısı için çoğunlukla meyve yerim.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Radishes are commonly used as a salad vegetable and eaten raw.
- Turp çoğunlukla salata sebzesi olarak kullanılır ve çiğ yenir.
Women commonly live longer than men.
- Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.
Tom is frequently free in the afternoon.
- Tom öğleden sonra çoğunlukla boştur.
I frequently go to the islands of Menorca and Ibiza.
- Çoğunlukla Menorca ve Ibiza adalarına giderim.
In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.
The transition from farm life to city life is often difficult.
- Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
A totally ordered set is often called a chain.
- Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
That company deals mainly in imported goods.
- O şirket çoğunlukla ithal mallar işiyle ilgilenir.
His failure was mainly due to carelessness.
- Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.
Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
More often than not, people believe what you tell them.
- Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
More often than not, a student will come up with the right answer.
A majority voted against the bill.
- Bir çoğunluk tasarıya karşı oy verdi.
They believed they were in the majority.
- Onlar çoğunlukta olduğuna inanıyordu.
The majority was for him.
- Çoğunluk onun yanındaydı.
Protestants were in the majority.
- Protestanlar çoğunlukta idi.
The crowd was mostly women and children.
- Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı.