çevrelenme

listen to the pronunciation of çevrelenme
التركية - الإنجليزية
environmental
of or relating to the external conditions or surroundings; "environmental factors"
In assessing a company with respect to its environmental footprint we score a company on whether the company is a service, light or heavy industry, and if it is a miner whether it is involved in underground or open cut operations In addition we look for involvement in smelting, recent environmental awards or incidents and factors such as carbon credits Using WMC as an example again, while WMC is focused on environmental issues and is a signatory of the Australian Minerals Industry Code for Environmental Management, the company has scored only one star, due to not only for it's mining activities, but the company also produces significant emissions through its smelting and refining activities
concerned with the ecological effects of altering the environment; "environmental pollution"
of or relating to the external conditions or surroundings; "environmental factors
Non-genetic influences that can affect a person's health and personality, for example, diet, upbringing and circumstances
Any nongenetic influence on the phenotype Also refers to the conditions under which an organism exists, such as climate, altitude, other species, food sources, and so on
Environmental means concerned with the protection of the natural world of land, sea, air, plants, and animals. the environmental claims being made for some products Environmental groups plan to stage public protests during the conference. + environmentally en·vi·ron·men·tal·ly the high price of environmentally friendly goods
pertaining to ones environment
Environmental means relating to or caused by the surroundings in which someone lives or something exists. It protects against environmental hazards such as wind and sun. adj. environmental terrorism environmental geology Environmental Protection Agency environmental sculpture
Requirements The requirements that characterize the impact of the environment on the system/configuration item (CI) as well as the system/CI's impact on the natural environment
Possible conditions of the application to be considered (i e corrosion, dust, moisture/humidity, temperature, acid wash, and UV )
{s} pertaining to the environment
çevre
{i} environment

It's evident that human behaviour is more dangerous for the environment than radiation. - Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.

Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access. - Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.

çevre
environmental

Tom works for the Environmental Protection Agency. - Tom Çevre Koruma Ajansı için çalışıyor.

Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle. - Tom Batılı yaşam tarzı ile ilgili çevresel etkileri anlamıyor.

çevre
{i} neighborhood

I am familiar with this neighborhood. - Ben bu çevreyi bilirim.

On New Year's Day, many people visit neighborhood shrines. - Yeni Yıl Günü, birçok kişi, çevre türbelerini ziyaret eder.

çevre
circle

We grew up within our family circle. - Ailemizin çevresinde yetiştik.

The new jet circles the globe in twenty-four hours. - Yeni jet, dünyanın çevresini yirmi dört saatte dolaşıyor.

çevre
{i} compass
çevre
(Nükleer Bilimler) periphery
çevre
contour
çevre
ambient
çevre
circumference

How do you derive the length of the circumference? I've forgotten. - Çevrenin uzunluğunu nasıl çıkarırsınız? Ben unuttum.

çevre
{i} ambit
çevre
{i} society
çevre
perimeter
çevre
{i} surrounding

The surrounding hills protected the town. - Çevreleyen tepeler kasabayı korudu.

You must assimilate into new surroundings. - Yeni çevreyi benimsemelisin.

çevre
locality
çevre
surroundings

You must assimilate into new surroundings. - Yeni çevreyi benimsemelisin.

He soon got used to the new surroundings. - Kısa sürede yeni çevreye alıştı.

çevre
(Bilgisayar) outboard
çevre
circuit
çevre
connexion
çevre
precincts
çevre
peripheral
çevre
precinct
çevre
neighbourhood

Mrs Ogawa is familiar with this neighbourhood. - Bayan Ogawa bu çevreyi iyi biliyor.

Do you know this neighbourhood? - Bu çevreyi biliyor musun?

çevre
connection
çevre
(Tıp) setting
çevre
nearing
çevre
neigbourhood
çevre
frame
çevre
outskirts
çevre
vicinage
çevre
environmental considerations
çevre
circles

Certain circles keep saying the same thing insistently. - Bazı çevreler aynı şeyi ısrarla söyleyip duruyorlar.

Money counts for much in political circles. - Politik çevrelerde para çok önemlidir.

çevre
(Dilbilim) context
çevre
(Ticaret) commons
çevre
region

Industrialization of the region must be carried out very carefully to avoid environmental destruction. - Bölgenin sanayileşmesi çevresel tahribatı önlemek için çok dikkatli yapılmalıdır.

Despite the efforts of environmentalists, the deforestation of the region continues. - Çevrecilerin çabalarına rağmen bölgenin ormansızlaşması devam ediyor.

çevre
environs
çevre
medium
çevre
(Askeri) proximity
çevrelenmek
confine with
çevrelenmek
surrounded
çevre
(daire) radius
çevre
sphere
çevre
ambience
çevre
atmosphere

A strange atmosphere surrounds the visitor in this room. - Bu odada garip bir atmosfer ziyaretçiyi çevreliyor.

çevre
premises
çevre
ecological
çevre
adjacencies
çevre
climate

ENERGY STAR is a U.S. Environmental Protection Agency (EPA) voluntary program that helps businesses and individuals save money and protect our climate through superior energy efficiency. - ENERGY STAR, işletmelerin ve bireylerin tasarruf yapmasına ve üstün enerji verimliliği ile iklimimizi korumasına yardımcı olan bir ABD Çevre Koruma Ajansı gönüllü programıdır.

çevre
the environment
çevre
ecology

Ecology is the study of living things all around us. - Ekoloji tüm çevremizde yaşayan şeylerle ilgili çalışmadır.

Çevre
(Tıp) orbiculus
çevre
milieu
çevre
(a person's) circle of friends and acquaintances
çevre
purlieus
çevre
girth
çevre
entourage
çevre
vicinity

We've chosen a hotel in the vicinity of the museum. - Müzenin çevresinde bir otel seçtik.

There's a post office in the vicinity. - Bu çevrede bir postane var.

çevre
perimeter, encompassing limits, periphery, circumference
çevre
monde
çevre
surroundings, environs; vicinity, neighborhood: Çankırı çevresinde in the vicinity of Çankırı
çevre
surroundings; environs, environment; vicinity, neighbourhood; milieu, social surroundings, circle; people in one's circle; circumference, periphery, circuit
çevre
ambiance
çevre
circle, group of people who share a common interest or pursuit
çevre
domain
çevre
natural environment, environment; habitat
çevre
embroidered handkerchief. Ç
çevre
neighbourhood [Brit.]
çevre
surround

Most castles have a moat surrounding them. - Çoğu kalelerin onları çevreleyen bir hendeği vardır.

The surrounding hills protected the town. - Çevreleyen tepeler kasabayı korudu.

çevre
relation
çevrelenmek
to be surrounded, be encircled
التركية - التركية
Çevrelenmek işi
çevre
Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit: "Babanın ve çevresinin var güçleri ile destekledikleri düşünülebilir."- H. Taner
çevre
Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi
çevre
Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit
çevre
Bir şeyin yakını, dolayı, etraf: "Büyük kentlerin çevreleri gecekondularla sarılmıştır."- O. Rifat
çevre
Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam: "Her girdiği çevreye kişiliği ile birlikte olgun ve asil bir huzur havası getirirdi."- H. Taner
çevre
Sırma işlemeli mendil: "Geçen gün sandığı karıştırırken elime işlemeli çevreler geçti."- M. Yesarî
çevre
Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü
Çevre
etraf
çevre
Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit
çevre
Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst
çevre
Bir şeyin yakını, dolayı, etraf
çevre
Aynı konu ile ilgili bulunan kimselerin tümü, muhit
çevre
Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam
çevre
Sırma işlemeli baş örtüsü, mendil
çevre
Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü; bunların oluşturduğu küçük grup, konteks
çevre
Sırma işlemeli mendil
çevrelenmek
Örtülmüş
çevrelenmek
Kuşatılmak, sınır içine alınmak, tahdit edilmek
çevrelenmek
Kuşatılmak, sınır içine alınmak, tahdit edilmek. Örtülmüş: "Annemin, beyaz namaz beziyle çevrelenmiş başı kapıdan uzanmıştı."- Y. Z. Ortaç
çevrelenme
المفضلات