This seems contradictory.
- Bu çelişkili görünüyor.
The Khmer Rouge often used parables to justify their contradictory actions.
- Kızıl Kmerler çelişkili eylemlerini meşrulaştırmak için genellikle meseller kullanır.
Tom had conflicting feelings.
- Tom'un çelişkili duyguları vardı.
Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
- Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
My life's a contradiction.
- Hayatım bir çelişkidir.
Love is a great contradiction. You cannot live without it but at the same time you will be hurt by it.
- Aşk büyük bir çelişkidir. Onsuz yaşayamazsın ancak aynı zamanda onun tarafından zarar verileceksin.
We have conflicting opinions on the matter.
- Konuyla ilgili çelişkili görüşlerimiz var.
I have conflicting feelings about my childhood.
- Benim çocukluğum hakkında çelişkili duygularım var.