The Khmer Rouge often used parables to justify their contradictory actions.
- Kızıl Kmerler çelişkili eylemlerini meşrulaştırmak için genellikle meseller kullanır.
This seems contradictory.
- Bu çelişkili görünüyor.
Layla's conflicting testimony confused the court.
- Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
- Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
Is there a contradiction there?
- Orada bir çelişki var mı?
Our diplomacy and our military strategy were clearly in contradiction.
- Diplomatik ve askeri stratejimiz açıkça çelişki içindeydi.
Tom is feeling conflicted.
- Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.
Tom had conflicting feelings.
- Tom'un çelişkili duyguları vardı.