çekme

listen to the pronunciation of çekme
التركية - الإنجليزية
draw

She was careful opening the drawer. - O, çekmeceyi açarken dikkatliydi.

Tom has a drawer full of USB cables. - Tom'un USB kabloları ile dolu bir çekmecesi var.

drawing

You're drawing attention to yourself. - İlgiyi kendine çekmek istiyorsun.

Sami liked drawing attention. - Sami dikkat çekmeyi severdi.

towing
pluck
haulage
haul
hitch
allurement
(akraba) throwback
sports chin-up
shrinking
hoist
extraction
withdrawal
draught
(gemi vb.) towage
drawing; hauling, dragging, tugging
long-handled pruning hook
(clothing or footwear) made to be drawn on or pulled on
any stringed musical instrument played by plucking
traction
pull, draw, tug; endurance; extraction; shrinkage; drawer, till
drawer; till
attractively shaped, shapely (thing)
towaway
pull

It's his job to pull the weeds in the garden. - Bahçedeki yabani otları çekmek onun işi.

I need a tool for pulling weeds in my garden. - Benim bahçemdeki yabani otları çekmek için bir alete ihtiyacım var.

shrinkage
allure
pull out

When rain's fallen and the soil is moist, it becomes easier to pull out weeds. - Yağmur yağarsa ve toprak nemli olursa, otları çekmek daha kolay olur.

bearing
drift
pull off
soak
draft
(Askeri) extract instruction
contraction
(Gıda,Teknik) tensile
endurance
rolled
(Bilgisayar) suction
spinning
hoisting
stroking
stretch
{f} abduct
wrench
drag

I'm not going to drag their suitcases around. - Onların etraftaki valizlerini çekmeyeceğim.

I'm not going to drag their luggage around. - Onların bagajını çekmeyeceğim.

taking of
çekmek
suffer

To some life is pleasure, to others suffering. - Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.

It is man's destiny to suffer. - Acı çekmek insanın kaderidir.

çekmek
pull

Tom didn't have the courage to pull the trigger. - Tom'un tetiği çekmek için cesareti yoktu.

Tom couldn't bring himself to pull the trigger. - Tom tetiği çekmek için kendini ikna edemedi.

çekmek
{f} haul
çekmek
draw

I like to draw pictures. - Fotoğraf çekmek istiyorum.

She dropped her handkerchief on purpose to draw his attention. - O onun dikkatini çekmek için kasten mendilini düşürdü.

çekmek
withdraw

I'd like to withdraw some money. - Biraz para çekmek istiyorum.

How much money you would like to withdraw? - Ne kadar para çekmek istersin?

çekme (silah)
draw
çekme mukavemeti
Tensile strength
çekme (akraba)
throwback
çekme bataryası
traction battery
çekme başlığı
draw head
çekme demir
rolled iron
çekme deneyi
tensile test, tension test
çekme direnci
tensile strength
çekme eğrisi
tractrix
çekme gerilmesi
tensile stress
çekme halatı
towrope
çekme halatı
towing rope
çekme halatı
towing line
çekme halatı
dragrope
çekme halatı
towline
çekme halatı
hauling cable, drag rope
çekme halatı
tug
çekme halkası
pull eye
çekme ipi
lanyard, drag rope
çekme kancası
towing hook, drag hook
çekme kancası
pull hook
çekme kat
çekmekat
çekme kepçe
dragline bucket
çekme kolu
draglink
çekme kolu
draft arm
çekme kuvveti
force of attraction, tractive force
çekme makinesi
drawing frame
çekme payı
scalage
çekme presi
drawing press
çekme saç
rolled plate
çekme sınırı
ultimate tensile stress
çekme takımı
drawgear
çekme tel
drawn wire
çekme testere
drag saw
çekme yükü
tensile load
çekme zinciri
tow
çekme çatlağı
tension crack
çekme çengeli
drawhook
çekme çubuğu
towing bar, drag bar, drawbar
çekme ücreti
towage
çekmek
{f} attract

Tom didn't want to attract attention. - Tom dikkat çekmek istemiyordu.

Children often cry just to attract attention. - Çocuklar bazen sırf ilgi çekmek için ağlarlar.

ilgi çekme
appeal
para çekme
withdrawal
çekmek
{f} suck
dikkati başka tarafa çekme
distraction
ilgisini başka tarafa çekme
diversion
çekmek
{f} tug
burnuna çekme
sniff
film çekme
shooting
vida dişi çekme
threading
çek
cheque

She opened her purse and took out her chequebook. - Cüzdanını açtı ve çek defterini çıkardı.

Someone stole my wallet. I no longer have a cheque book or a credit card. - Birisi benim cüzdanımı çaldı. Artık bir çek defterim ya da bir kredi kartım yok.

çekmek
to bear, endure, put up with, suffer (an illness, pain, sorrow, trouble, a troublesome person)
çekmek
draw out
çekmek
{f} catch

Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits. - İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.

She wears dotted gowns to catch attention. - O, dikkat çekmek için puantiyeli elbise giyer.

çekmek
take after
kürek çekme
row

Tom and I rented a rowboat and went rowing. - Tom ve ben bir sandal kiraladık ve kürek çekmeye gittik.

Tom usually goes rowing by himself. - Tom genellikle tek başına kürek çekmeye gider.

çekmek
draw on
bardak çekme
(Tıp) cupping
bilgi çekme
(Bilgisayar,Teknik) retrieval
boru çekme
(Mekanik,Teknik) tube drawing
derin çekme
stamping
dikkat çekme
(Pisikoloji, Ruhbilim) attention getting
duvar çekme
walling
film çekme
(Sinema) camera shooting
film çekme
(Sinema) film shooting
film çekme
filming
geri çekme
withdrawal
geri çekme
retracts
geri çekme
back off
gurbet çekme
homesickness
halat çekme oyunu
tug of war
iplik çekme
(Tekstil) spinning
otuzbir çekme
(Tıp) masturbation
perde çekme
obfuscation
profil çekme
pultrusion
profil çekme
rollforming
tomruk çekme
logging
tırtıl çekme
(Mekanik) knurling
tırtıl çekme aleti
knurl
tırtıl çekme aleti
(Mekanik,Teknik) knurling tool
uzun çekme
(Bilgisayar) long haul
çek
drafting
çek
(Ticaret) check cheque
çek
draught
çek
(Otomotiv) non-return valve
çek
(Kanun) bill of exchange
çekme kuvveti
tensile strength
çekmek
attract; pull over
çekmek
draft
çekmek
pull on
çekmek
exposure
çekmek
pull over

We have to pull over. - Kenara çekmek zorundayız.

çekmek
lead
çekmek
lure
çekmek
enthrall
çekmek
(Kanun) accite
çekmek
last
çekmek
stand
çekmek
pull in
çekmek
(Ticaret) shrinkage
çekmek
take

Tom said that we weren't allowed to take photographs in this museum. - Tom bize bu müzede fotoğraf çekmek için izin verilmediğini söyledi.

All you have to do to take a picture is push this button. - Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.

çekmek
put up with
çekmek
touse
çekmek
weigh
çekmek
beguile
çekmek
sustain
çekmek
(Dilbilim) take out

Tom maxed out his three credit cards and had to take out a high interest loan to pay them off. - Tom, üç kredi kartının limitini aştı ve onları ödemek için yüksek faizli bir kredi çekmek zorunda kaldı.

Jane went to the bank to take out some money. - Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.

çekmek
stretch
çekmek
hoisting
çekmek
medicine
çekmek
unfurl
çekmek
draught
çekmek
drink

Absorbing information on the internet is like drinking water from a fire hydrant. - İnternette bilgi çekmek yangın musluğundan su içmek gibidir.

çekmek
wrench
çekmek
tense
çekmek
draw away
çekmek
broach
çekmek
arrest
çekmek
suck in
çekmek
contract
çekmek
appeal
çekmek
siphon off
çekmek
support
çekmek
pull along
çekmek
drafting
çekmek
milk

Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits. - İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.

çekmek
pull at
çekmek
{f} heave
çekmek
{f} carry
birden çekme
yank
çek
pull

He pulled his son by the ear. - O, oğlunun kulağını çekti.

He pulled up the weed and threw it away. - O, otu çekti ve onu attı.

çek
pull on
çek
{f} shrunk

Tom's new shirt shrunk when he washed it and now it doesn't fit. - Tom yeni gömleğini yıkadığında çekti ve şimdi uymuyor.

My jeans have shrunk. - Kot pantolonum çekti.

çek
suffer from

He used to suffer from stomach aches. - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.

It is a shameful fact that, while there are lands where people suffer from hunger, within Japan there are many households and restaurants where much food is thrown away. - İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.

çek
{f} shrinking
çek
drew

She drew her gun and said: - Silahını çekti ve dedi :

Madonna's concert drew a large audience. - Madonna'nın konseri büyük bir dinleyici çekti.

çek
{f} haul
çek
draw away
çek
roll up

Roll up your right sleeve. - Sağ elbise kolunu yukarı çek.

çek
pop
çek
shrink back
çek
acquittance
çek
attract

Negative electrons attract positive electrons. - Negatif elektronlar pozitif elektronlar çekerler.

I find her appearance attractive. - Onun görünümünü çekici bulurum.

çek
{f} hauling
çekme kuvveti
tractive power
çekme kuvveti
tensile force
çekme kuvveti
tractive force
çekmek
abide
çekmek
extract
çekmek
allure
çekmek
drag
çekmek
schlep
çekmek
Grin and bear it
çekmek
abstract
çekmek
undergo
çekmek
stand for
çekmek
endure
çekmek
bear

Tom had no choice but to grin and bear it. - Tom'un ya sabır çekmek dışında bir seçeneği yoktu.

çekmek
experience
çekmek
be on the receiving end
çekmek
know
çek
yank

Tom yanked the plug from the wall. - Tom fişi duvardan çekti.

Tom gave the rope a yank. - Tom halata ani bir çekiş verdi.

acı çekme
agony
Banka Kartı Nakit Çekme Komisyonu
(Finans) Bank Card Cash Withdrawal Commission
cebri çekme fanı
(Mühendislik) induced draft fan; ID fan
dikkat çekme
conspicuousness
dikkat çekme
pay attention
التركية - التركية
Vücut bölümlerinin bükücü kas gücü ile bir direnci kendisine yaklaştırması
Masa, dolap gibi şeylerin dışarıya çekilen gözü, çekmece
Parmak veya mızrapla çalınan çalgı
Yüksekteki ince dalları çekip kesmeye yarar, ay biçiminde, uzun saplı, ağzı tırtıklı bıçak
Çekmek işi: "Siyah kehribar tespihini çekmeye başladı."- C. Uçuk
İş yaparken giyilen bir tür şalvar
Çekmek işi
Düzgün biçimli
Kızı zorla, isteği olmadan kaçırmak
Düzgün biçimli. Çekilerek giyilen veya kullanılan: "Erkekleri yandan lastikli çekme fotinden başkasını bilmiyorlardı."- R. H. Karay
Çekilerek giyilen veya kullanılan
Ağacın yapısındaki nem oranının azalması sonucu boyutlarının küçülmesi
Masa, dolap gibi şeylerin dışarıya çekilen gözü, çekmece: "Sonra çekmesinden pembe bir dosya çıkarıp önüne sürdü."- H. Taner
(Osmanlı Dönemi) MATL
çekme demir
Haddeden geçirilmiş demir
çekme kat
Apartmanda veya evlerde dört yanı teras olarak bırakılan en üst kat
ad çekme
Ad çekmek işi, kur'a
halat çekme
Bir halatı birer ucundan tutan iki tarafın birbirini çekmesiyle yapılan yarışma
kemane çekme
Yağlı güreşte, elleri hasmının arkasından göğsü üzerinde kilitledikten sonra midesi ve karnı üzerinde kuvvetli bir biçimde ve bastıra bastıra gezdirme
tırtıl çekme
Henüz yumuşak olan bir parçayı metal bir tırtılla süsleme
ÇEK
(Osmanlı Dönemi) Çekoslovakya, Bohemya ahalisinden olan ve Çek'ce konuşan kavim ki, Osmanlı metinlerinde "çeh" diye geçer
Çek
Çek halkına özgü olan
Çek
Slavların batı kolundan olan bir ulus veya bu ulusun soyundan gelen kimse
Çekme kuvveti
(Osmanlı Dönemi) CAZİBE
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) SEF'
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) METY
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) MAGT
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) MA'D
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) MAHT
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) MATT
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) TECRİR
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) MATV
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) METT
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) MASH
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) NATNATA
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) METR
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) SEHB
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) ME'V
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) ŞEBH
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) GARM
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) MA'Z
Çekmek
(Osmanlı Dönemi) HALC
çek
Bir kimsenin, bankadaki parasının dilediği kimseye ödenmesi için bankaya gönderdiği yazılı belge
çekmek
Sürmek
çekmek
Yürütmek, sürmek: "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın."- Y. K. Beyatlı
çekmek
Daralıp kısalmak
çekmek
Asmak: "Açıkta durduk
çekmek
Kayığa tehlike bayrakları çektik."- Halikarnas Balıkçısı
çekmek
Taşıma gücü olmak
çekmek
Yollamak
çekmek
Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak
çekmek
Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak
çekmek
Bırakmak, koymak
çekmek
Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak: "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker."- R. H. Karay
çekmek
Bir duyguyu içinde yaşatmak
çekmek
Örtmek, giymek
çekmek
Yollamak: "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?"- A. İlhan
çekmek
Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak
çekmek
Çizgi durumunda uzatmak
çekmek
Solukla içine almak: "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı."- B. R. Eyuboğlu. Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak: "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi."- T. Buğra
çekmek
Tartıda ağırlığı olmak: "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi."- P. Safa
çekmek
Tedavi amacıyla uygulamak
çekmek
Üzerine toplamak
çekmek
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek: "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı."- R. N. Güntekin
çekmek
Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek
çekmek
Masrafını karşılamak, masrafını çekmek, ikramda bulunmak: "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti."- H. E. Adıvar
çekmek
Sekiz yaşından beri çekiyordum."- P. Safa
çekmek
Geri almak
çekmek
Emip dışarıya çıkarmak
çekmek
Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak
çekmek
Hoşa gitmek, sarmak
çekmek
Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak
çekmek
Yürütmek, sürmek
çekmek
Sıkıştırmak
çekmek
Boya, badana vb. sürmek
çekmek
Bir duyguyu içinde yaşatmak: "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum."- R. H. Karay. İçki içmek: "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu."- F. R. Atay
çekmek
Tıpkısını yazmak veya çizmek
çekmek
Atmak, vurmak
çekmek
Dayanmak, katlanmak
çekmek
Herhangi bir engel kurmak: "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş."- R. H. Karay. Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak: "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim diye bekleşiyorlar."- S. F. Abasıyanık. İmbik yardımı ile elde etmek. Çizgi durumunda uzatmak: "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına."- F. N. Çamlıbel
çekmek
Herhangi bir anlama almak. Örtmek, giymek: "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz."- R. H. Karay
çekmek
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek
çekmek
Taşıtı bir yere bırakmak, koymak
çekmek
Üzerinde bulunan bir silâhla saldırmak için davranmak
çekmek
Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek
çekmek
Kaçan ilmeği örmek
çekmek
Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak
çekmek
Masrafını karşılamak, masrafını çekmek, ikramda bulunmak
çekmek
İçine almak, emmek
çekmek
Herhangi bir engel kurmak
çekmek
Herhangi bir anlama almak
çekmek
Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerinde tespit etmek
çekmek
Germek. İçine almak, emmek
çekmek
Söylemek
çekmek
Yol, ay sürmek: "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur."- B. Felek
çekmek
Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak: "Senin yüzünden bir hâl olursa, azabını ömrün boyunca çekersin, ağabey..."- H. Taner
çekmek
Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak
çekmek
Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak
çekmek
Demir attık
çekmek
Döşemek
çekmek
Solukla içine almak
çekmek
Ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek
çekmek
Söylemek: "Bir nutuk çekmeğe başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu."- Y. K. Beyatlı
çekmek
Ağırlığı olmak
çekmek
Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek: "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur."- T. Buğra
çekmek
Asmak
çekmek
İçki içmek
çekmek
Bir yerden başka bir yere taşımak
çekmek
Güç durumlara dayanmak, katlanmak: "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı
çekmek
Düzenleyip yürürlüğe koymak
çekmek
İmbik yardımı ile elde etmek
çekmek
Germek
çekmek
İyice pişmiş duruma gelmek
çekmek
Öğütmek
çekmek
Bir amaçla ortadan kaldırmak
çekme
المفضلات