çeşitte

listen to the pronunciation of çeşitte
التركية - الإنجليزية
variety
A specific variation of something
a term used for a specific form of a language, neutral to whether that form is a dialect, accent, register, etc. and to its prestige level
{n} change, difference, variation, mixture
Any coin recognizably different in dies from another of the same design, type, date and mint
a taxonomic rank below subspecies in zoology and botany, varieties are often the result of selective breeding and diverge from the parent species or subspecies in distinct but relatively minor ways Usage varies in different countries [CUB, modified by JVG]
An individual, or group of individuals, of a species differing from the rest in some one or more of the characteristics typical of the species, and capable either of perpetuating itself for a period, or of being perpetuated by artificial means; hence, a subdivision, or peculiar form, of a species
Variety and "named variety" are commonly used to mean the same as cultivar Technically, it means a naturally occurring variant of a species
The quality or state of being various; intermixture or succession of different things; diversity; multifariousness
{i} diversity, multiplicity; assortment; kind, sort
a show consisting of a series of short unrelated performances
A state of constant change
(var ) A category below the species level; interpretation varies on the basis of date of use (see Appendix A)
A specific variation of sth
A number or collection of different things; a varied assortment; as, a variety of cottons and silks
Any coin struck from a die pair that differs from others with the same date and mintmark, such as one exhibiting die doubling, different style letters or numerals, or a repunched mintmark
A variation of a species of a plant For example, dwarf variety of a plant
A variety of something is a type of it. She has 12 varieties of old-fashioned roses. = kind
A principle of composition See Foundational Objectives for a detailed description
Refers to the type of grape itself, rather than the wine Thus, Cabernet Sauvignon is the variety of grape that comprises the majority of grapes that go into a bottle of wine varietally labeled as Cabernet Sauvignon
a collection containing a variety of sorts of things; "a great assortment of cars was on display"; "he had a variety of disorders"; "a veritable smorgasbord of religions"
çeşit
kind

What kind of woman do you think I am? - Ne çeşit kadın olduğumu düşünüyorsun?

What kinds of meat dishes do you serve? - Ne çeşit et yemeklerini servis yapıyorsunuz?

çeşit
{i} variety

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

Variety is the spice of life. - Çeşitlilik hayatın lezzetidir.

çeşit
sort

All sorts of people live in Tokyo. - Tokyo'da her çeşit millet yaşar.

How do you take off the shell of a boiled egg cleanly? Is there some sort of trick? - Kaynamış bir yumurtanın kabuğunu temiz bir şekilde nasıl çıkarırsın? Bir çeşit hile var mı?

çeşit
{i} cast
çeşit
type

Every type of socialization requires a lie. - Her çeşit sosyalleşme bir yalana gereksinim duyar.

Spätzle are a type of German pasta. - Spätzle bir çeşit alman pastasıdır.

çeşit
style

Part of the charm of a big city lies in the variety of styles that can be seen in the architecture of its buildings. - Büyük bir şehrin cazibesinin bir kısmı onun binalarının mimarisinde görülebilen stillerin çeşitliliğine bağlıdır.

çeşit
denomination
çeşit
{i} item
çeşit
sort of

What sort of television programs are on today? - Bugün ne çeşit televizyon programları var?

How do you take off the shell of a boiled egg cleanly? Is there some sort of trick? - Kaynamış bir yumurtanın kabuğunu temiz bir şekilde nasıl çıkarırsın? Bir çeşit hile var mı?

çeşit
{i} genre
çeşit
{i} species

Cabbage, cauliflower, broccoli, and Brussels sprouts are all cultivars of the same species. - Lahana, karnabahar, brokoli ve brüksellahanası aynı türün çeşitleridir.

çeşit
(Spor) make

Tom came up with various ideas on how to make his business more successful. - Tom işini nasıl daha başarılı yapacağına dair çeşitli fikirler ileri sürdü.

She knows how to make more than a hundred types of bread. - O, yüz çeşitten fazla ekmek yapmasını bilir.

çeşit
variation
çeşit
(Ticaret) line
çeşit
version
çeşit
flavor
çeşit
hue
çeşit
sample
çeşit
form

Even after I get a job, I think I'll still want to continue some form of music. - Ben bir iş bulduktan sonra bile hala bir çeşit müziğe devam etmek isteyeceğimi düşünüyorum.

There are several kinds of cloud formations. - Çeşitli bulut oluşum türleri vardır.

çeşit
assortment

A clocktower is full of an assortment of doodads and doohickies. - Saat kulelerinin içi çeşit çeşit zamazingoyla doludur.

We also have lentils in our assortment. - Ayrıca çeşitlerimizde mercimeğimiz var.

çeşit
description
çeşit
order

I read three kind of newspapers in order to keep abreast with the times. - Gelişmeleri takip etmek için üç çeşit gazete okurum.

In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers. - Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.

çeşit
nature
çeşit
class
çeşit
breed
çeşit
rate
çeşit
run

Oil is necessary to run various machines. - Yağ çeşitli makinelerin çalıştırılabilmesi için gereklidir.

çeşit
kind, sort, variety
çeşit
range

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

We discussed a wide range of topics. - Çok çeşitli konular tartıştık.

çeşit
(Hukuk) brand
çeşit
biol. variety
çeşit
stripe
çeşit
ilk
çeşit
kind, sort, description, cast, breed; variety; assortment; sample
çeşit
{i} manner
التركية - التركية

تعريف çeşitte في التركية التركية القاموس.

Çeşit
tür
çeşit
Türlü
Çeşit
(Osmanlı Dönemi) BÂC
Çeşit
kalem
çeşit
Aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi
çeşit
Aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi: "Her çeşit insanı kavrayacak bir sunuş tarzı vardı."- H. Taner
çeşit
Canlıların bölümlenmesinde, bireylerden oluşan, türden daha küçük birlik
çeşit
Türlü: "Bu camilerin her biri başka planda başka çeşittir."- Y. K. Beyatlı
çeşit
tevür
çeşitte
المفضلات