çatışma

listen to the pronunciation of çatışma
التركية - الإنجليزية
conflict

I tried to avoid conflict. - Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.

The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism. - Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.

clash

There was another clash a few months later. - Birkaç ay sonra bir çatışma daha vardı.

Violent clashes broke out between the protesters and the police. - Göstericilerle polis arasında şiddetli çatışmalar patlak verdi.

(Askeriye) skirmish
battle

One can win several battles but lose the war. - Biri birçok çatışmayı kazanabilir ama savaşı kaybedebilir.

Losing a battle doesn't mean losing the war! - Bir çatışmayı kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına gelmez.

skirmish

He was involved in a skirmish with a violent gang. - O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı.

brush
skirmish, clash; conflict; collision
collision
run in
scrimmage
psych., fiction conflict
coincidence
rencontre
disagreement
clash, encounter, fight (either verbal or armed)
strife
(Argo) beef
aggression
clash of
conflıct

She is in conflict with her father. - O babası ile çatışma içinde.

It is impossible to resolve the conflict. - Bu çatışmayı çözmek imkansız.

conflictual
(Askeri) engagement
{i} interference
war

Losing a battle doesn't mean losing the war! - Bir çatışmayı kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına gelmez.

One can win several battles but lose the war. - Biri birçok çatışmayı kazanabilir ama savaşı kaybedebilir.

velitation
aggro
çatışma kaybı
(Askeri) missing in action
çatışma kuralları
(Askeri) rules of engagement
çatışma noktasına gelmek
be on collision course
çatışma sonrası harekatlar
(Askeri) posthostilities operations
çatışma tatbikatı kuralları
(Askeri) rules of engagement exercise
çatışma çıkmak
1. for an armed fight or skirmish to take place. 2. for a verbal skirmish to take place
çatışmak
skirmish
çatışmak
quarrel
çatışmak
engage
çatışmak
concur
çatışmak
fall out
çatışmak
conflict
çatışmak
contravene
çatışmalar
conflicts

The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism. - Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.

The UN has played a major role in defusing international crises and preventing conflicts. - BM, uluslararası krizleri ortadan kaldırmada ve çatışmaları önlemede önemli bir rol oynadı.

Silahlı Çatışma Hukuku
(Hukuk) Law of Armed Conflict
alçak irtifa füze çatışma bölgesi
(Askeri) low-altitude missile engagement zone
daimi çatışma kuralları
(Askeri) standing rules of engagement
dikey çatışma
vertical conflict
dip çatışma
(Pisikoloji, Ruhbilim) root conflict
düşük yoğunluklu çatışma
(Hukuk) low intensity conflict
hassas çatışma işbirliği süreci
(Askeri) precision engagement collaboration process
iç çatışma
inner conflict
iç çatışma
infighting
kendisiyle çatışma
self-contradiction
kısa menzilli hava savunması çatışma bölgesi
(Askeri) short-range air defense - kısa menzilli hava savunması SHORADEZ short-range air defense engagement zone
müşterek çatışma bölgesi
(Askeri) joint engagement zone
nevrotik çatışma
(Pisikoloji, Ruhbilim) neurotic conflict
orta yoğunlukta çatışma
(Hukuk) mid-intensity conflict
silahlı çatışma
(Hukuk) armed conflict
silahlı çatışma bölgesi
(Askeri) weapon engagement zone
silahlı çatışma durumu
(Askeri) weapon engagement status
test ve değerlendirme planı; muharebe sahası çatışma planı
(Askeri) test and evaluation plan; theater engagement plan
yüksek irtifa füzesi çatışma bölgesi
(Askeri) high-altitude missile engagement zone
yüksek yoğunlukta çatışma
(Hukuk) high-intensity conflict
çatış
skirmish

He was involved in a skirmish with a violent gang. - O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı.

çatış
conflict

I tried to avoid conflict. - Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.

The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism. - Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.

çatışmak
(for one thing) to fall at the same time as, conflict with (another)
çatışmak
scrap
çatışmak
to quarrel, clash, cross swords, lock horns
çatışmak
jar
çatışmak
collide
çatışmak
(for the ends of objects) to touch each other
çatışmak
clash
çatışmak
to join battle; to fight, clash; to skirmish
çatışmak
to clash, to collide, to conflict; to quarrel, to skirmish; to clash, to coincide
çatışmak
be in conflict
çatışmak
(for glances) to meet
çatışmak
(for one thing) to contradict, be the contradictory of, be in conflict with, conflict with, run counter to (another)
çatışmak
coincide
çatışmak
vie
ırkçılık nedeniyle çatışma
race riot
şiddetli çatışma
close fight
التركية - التركية
Çatışmak işi
Türlü yönlerden uzanan kıvrımlı dağ sıralarının, bir yerde dar bir açı ile birbirine yaklaşıp kaynaşması veya düğümlenmesi
Çatışmak işi: "Döndüğü zaman hoş olmayan çatışmalar olabilmesi ihtimali evde felaket bekleyen bir gerginlik yaratmıştı."- H. E. Adıvar
Silahlı büyük kavga, arbede
Savaş maksadıyla düşmana karşı ilerleyen bir birliğin keşif ve güvenlik kolları arasında ilk silahlı vuruşma
Düşük Yoğunluklu Çatışma
(Askeri) Gayrinizami harp; düzenli ve büyük birlikler yerine küçük ve işlevsel birliklerle düşmanı yıpratmak, moralini bozmak, kayıplar verdirmek için yapılan savaş şeklidir. Psikolojik harp, istikrar harekatı ve gayrinizamî harp olarak üçe ayrılan özel harbin son parçasıdır. Askeri terminolojide Düşük Yoğunluklu Çatışma olarakta geçer
Çatışmak
dövüşmek
çatış
Çatma işi veya biçimi
çatışmak
Aynı zamana rastlamak
çatışmak
Birbirine çatmak veya çatılmak
çatışmak
Söz, iddia veya davranış birbirini tutmamak, birbirini çelmek, mütenakız olmak
çatışmak
Birbirini tutmamak, birbirini çelmek, mütenakız olmak
çatışmak
Karşılıklı vuruşmak
çatışmak
Birbirine çatmak veya çatılmak: "Ulu denizin üstünü çatışan, şimşeklenen kara bulutlar sardı."- Y. Kemal
çatışmak
Çiftleşmek
çatışmak
Kavga etmek
çatışmak
Deve ve köpek çiftleşmek
çatışma
المفضلات