She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
Tom smiled helplessly.
- Tom çaresizce gülümsedi.
Your only remedy is to go to the law.
- Tek çareniz hukuka başvurmak.
Can a cup of tea remedy anything?
- Bir fincan çay her şeye çare olabilir mi?
Let's try and find a cure.
- Deneyelim ve bir çare bulalım.
His illness is without a cure.
- Onun hastalığının bir çaresi yoktur.
Tom was completely helpless.
- Tom tamamen çaresizdi.
Without him, I would be helpless.
- O olmazsa, çaresiz kalırım.
She relied on the medicine as a last resort.
- O, son çare olarak ilaca güvendi.
He borrowed some money from his father as a last resort.
- O, son çare olarak babasından ödünç para aldı.
You should not resort to drinking.
- İçkiye son çare olarak başvurmamalısın.
I guess I have no choice but to work out now.
- Şimdi çalışmaktan başka çarem yok sanırım.
There's only one way to find out how to do that. Ask Tom.
- Bunun nasıl yapılacağını öğrenmek için yalnız bir çare var. Bunu Tom'a sor.
Tom had no choice but to give Mary what she asked for.
- Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.
Unfortunately, we have no choices but a certain buffer zone
- Maalesef, keskin bir tampon bölgeden başka çaremiz yok.
Tom said he was desperate to find a solution.
- Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.