I have a remedy for that.
- Bunun için bir çarem var.
Your only remedy is to go to the law.
- Tek çareniz hukuka başvurmak.
What can't be cured must be endured.
- Çaresi yoksa katlanmak gerekir.
Let's try and find a cure.
- Deneyelim ve bir çare bulalım.
Tom said he was desperate to find a solution.
- Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.
The child is helpless in his rage.
- Çocuk öfkesinde çaresizdir.
Tom felt completely helpless.
- Tom tamamen çaresiz hissetti.
That knife wasn't sharp and I couldn't cut the meat with it, so I resorted to using my pocket knife.
- Bıçak keskin değildi ve eti onunla kesemedim, bu yüzden son çare olarak çakımı kullandım.
She relied on the medicine as a last resort.
- O, son çare olarak ilaca güvendi.
You should not resort to drinking.
- İçkiye son çare olarak başvurmamalısın.
There's only one way to find out how to do that. Ask Tom.
- Bunun nasıl yapılacağını öğrenmek için yalnız bir çare var. Bunu Tom'a sor.
I want you to figure that out.
- Çaresine bakmanı istiyorum.
We had no choice but to leave the matter to him.
- Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
Tom had no choice but to give Mary what she asked for.
- Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.