çaldırmak

listen to the pronunciation of çaldırmak
التركية - الإنجليزية
(birinin telefonunu çaldırmak) ring, call and hang up before the reciever answers
to have (someone) ring or toll (a bell); to have (someone) peal (bells); to have (someone) buzz (a buzzer); to have (someone) knock at (a door)
(alarm) set off
to arrange for (something) to be stolen
to make sb play; to let sb play; to get sth stolen
to have (someone) steal (something)
to allow (something) to be stolen
to have (someone) play (a musical instrument, a piece of music, a radio)
çal
steal

He will not steal my money; I have faith in him. - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.

They must have suspected me of stealing. - Çalmayla ilgili olarak benden şüphelenmiş olmalılar.

çal
engage
çal
rang

Although the alarm rang I failed to wake up. - Alarm çalmasına rağmen uyanamadım.

I was going out, when the telephone rang. - Telefon çaldığında, ben dışarı gidiyordum.

çal
(Sanat) grey
çal
{f} thieve

The thieves stole the giant gold coin without being noticed by security guards or activating the alarm system. - Hırsızlar güvenlik görevlileri tarafından fark edilmeden veya alarm sistemini harekete geçirmeksizin kocaman altın madeni paraları çaldılar.

Thieves broke into the palace and stole the princess's diamonds. - Hırsızlar saraya girdi ve prensesin elmaslarını çaldılar.

çal
rung

No sooner had the bell rung than the teacher came into the classroom. - Zil çalar çalmaz öğretmen sınıfa geldi.

The bell had already rung when I got to school. - Okula gittiğimde zil çoktan çalmıştı.

çal
{f} chime
çal
walk away with
çal
{f} thieving

It appears that my husband is cheating on me with my friend. I want to tell her: You thieving cat!. - Bana öyle geliyor ki kocam beni arkadaşımla aldatıyor.Ona söylemek istiyorum:Sen kedi çalıyorsun!.

çal
(Bilgisayar) play

Can you play the violin? - Keman çalabilir misin?

How well can you play guitar? - Gitarı ne kadar iyi çalabiliyorsun?

çal
{f} stealing

He was spotted stealing cookies. - Kurabiyeleri çalarken belirlendi.

He was fired for stealing. - O çaldığı için kovuldu.

çal
mooch
çal
{f} stole

My car was stolen last night. - Dün gece arabam çalındı.

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

çal
{f} stolen

My car was stolen last night. - Dün gece arabam çalındı.

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

çal
strum
çal
{f} ringed
çal
{f} ring

If the telephone rings, can you answer it? - Eğer telefon çalarsa cevap verebilir misin?

Tom's acknowledgement that he stole the ring cleared the maid of suspicion. - Yüzüğü onun çaldığına dair Tom'un onayı hizmetçiyi şüpheli olmaktan kurtardı.

çal
purloin
çal
toll

The bells of danger toll for them. - Onlar için tehlike çanları ağır ağır çalmaktadır.

For whom do the bells toll? - Çanlar kimin için çalıyor?

çal
plagiarize
sesli çaldırmak
clang
çal
shoplift

Sami shoplifted the latex gloves. - Sami dükkandan lateks eldivenler çaldı.

çal
pilfer
çal
start

Tom didn't start to study French until he was thirty. - Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.

We'll attempt to start the class soon. - Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.

çal
toot

The tooth fairy wants to steal your teeth. - Diş perisi sizin dişlerinizi çalmak istiyor.

التركية - التركية
Çalma işini yaptırmak
Hırsıza kaptırmak
Çalma işini yaptırmak: "Bunların istedikleri çalgı çaldırmak değil, sarhoşluk etmek, ağız tadı ile kavga çıkarmaktır."- M. Ş. Esendal
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi şiddetle kapmaya delâlet eder. Meselâ: Çal-yaka: Yakasından kapmak, şiddetle yakalamak
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) İsimlere önden eklenip, onun daima hareket edip oynamakta olduğuna işaret ve delâlet eder. Meselâ: Çal-at : Durduğu yerde de hareket eden at
çal
Ala renk
çal
Taşlık yer, çıplak tepe
çal
ihtiyar
çal
Ot bağlamak için ottan yapılmış ip
çal
Fundalıklı yer
çal
Deste halindeki otu bağlamak için ottan yapılmış ip
çaldırma
Çaldırmak işi