çalıştır

listen to the pronunciation of çalıştır
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) execute
(Bilgisayar) run as
(Bilgisayar) run

If it were not for your help, I could not run this store. - Yardımın olmasaydı, ben bu mağazayı çalıştıramazdım.

He has a lot of ideas about running foreign workers. - Onun yabancı işçilerin çalıştırılmasıyla ilgili çok sayıda fikirleri vardır.

(Bilgisayar) invoke
put to work
{f} employing
exec
çalış
{f} working

He had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, she had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} studied

If she studied hard, she could pass the test. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

çalış
{f} functioning

The machine has stopped functioning. - Makine çalışmayı durdurdu.

His eyes stopped functioning due to old age. - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.

bir kez çalıştır
(Bilgisayar) run once
farklı çalıştır
(Bilgisayar) run as
uygulama çalıştır
(Bilgisayar) run application
çalış
(Sanat) touch

I'm trying to get in touch with her sister. - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.

I'll try to get in touch with Tom. - Tom'la temas kurmaya çalışacağım.

çalış
(Muzik) execution
çalış
{f} labor

The laborers are murmuring against their working conditions. - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.

I wish to work in the laboratory some day. - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

They worked jointly on this project. - Onlar bu projede beraber çalıştılar.

I worked hard to succeed. - Başarmak için sıkı çalıştım.

çalış
{f} studying

I'm studying the American drama. - Amerikan dramasını çalışıyorum.

I'm studying English at home. - Evde İngilizce çalışıyorum.

çalış
{f} attempt

They're attempting to contact her. - Onunla iletişim kurmaya çalışıyorlar.

We'll attempt to start the class soon. - Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.

çalış
{f} study

I like studying history. - Tarih çalışmayı severim.

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

çalış
{f} work

She had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

Could you explain how the dishwasher works? - Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin?

çalış
{f} run

The number of cars running in the city has increased. - Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

çalış
{f} labour
fonksiyon çalıştır
(Bilgisayar) run function
hizmetleri çalıştır
(Bilgisayar) run services
kodu çalıştır
(Bilgisayar) run script
salt-çalıştır işareti
(Bilgisayar) execute only flag
simge durumunda çalıştır
(Bilgisayar) run minimized
sorgu çalıştır
(Bilgisayar) run query
works otomatik çalıştır
(Bilgisayar) worksautorun
çalış
labored

They labored day after day. - Onlar üst üste her gün çalıştılar.

They labored over the budget for the fiscal year 1997. - Onlar 1997 mali yılı için bütçe üzerinde çalıştılar.

التركية - التركية

تعريف çalıştır في التركية التركية القاموس.

çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
çalış
Çalma işi veya biçimi