çalışmalar

listen to the pronunciation of çalışmalar
التركية - الإنجليزية
studies

My studies are going okay. - Benim çalışmalar tamam olacak.

He dedicated himself to biology studies for almost ten years. - On yıldır kendini biyoloji çalışmalarına adadı.

works

This book is one of the poet's best works. - Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.

I have seen neither of his works. - Onun çalışmalarından hiçbirini görmedim.

çalışma
{i} working

They have been working on the new building. - Onlar yeni binada çalışmaktalar.

Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay. - Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.

çalışma
{i} studying

It is forty years since I began studying Japanese. - Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.

When did you begin studying English? - İngilizce çalışmaya ne zaman başladınız?

çalışma
study

I'll have to study ten hours tomorrow. - Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

çalışma
{i} running

Running a farm is difficult. - Bir çiftlikte çalışmak zordur.

I want to start running. - Çalışmaya başlamak istiyorum.

çalışma
labour
çalışma
{i} work

Before going to work in Paris I must freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Before going to work in Paris I need to brush up my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalışma
{i} Labor

Jim was afraid of physical labor. - Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.

The laborers are murmuring against their working conditions. - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.

çalışma
practice

She practices playing the piano regularly. - O düzenli olarak piyano çalışması yapar.

How many times a week does the soccer team practice? - Haftada kaç kez futbol takımı çalışma yapar?

çalış
{f} working

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project. - Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.

çalışma
exercise

He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam. - O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.

çalış
{f} studied

If she studied hard, she could pass the test. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

çalış
{f} functioning

The machine has stopped functioning. - Makine çalışmayı durdurdu.

The machine stopped functioning. - Makine çalışmayı kesti.

çalışma
work, working, labour, labor; running, working, operation; study; training
çalışma
workout
çalışma
priming
klinik çalışmalar
clinical trials
resimli çalışmalar
pictorial works
çalış
(Sanat) touch

I tried to get in touch with the police. - Polisle bağlantı kurmaya çalıştım.

I'm trying to get in touch with her sister. - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.

çalış
(Muzik) execution
çalışma
movement
çalışma
(Askeri) effort

Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer. - Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.

Study takes a lot of energy, but it is worth the effort. - Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.

çalışma
employment

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

çalışma
mission

From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work. - 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.

She devoted herself to mission work in Africa. - Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.

çalışma
(Bilgisayar) execution
çalışma
start

Tom didn't start to study French until he was thirty. - Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.

It's been three years since Tom started working for Mary. - Tom Mary ile çalışmaya başladığından beri üç yıl oldu.

çalışma
operational test
çalışma
endeavor

I wish her the very best in her future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

I wish him the very best in his future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

çalışma
job

This job involves lots of hard work. - Bu iş çok çalışma gerektirir.

If you really need a job, why don't you consider working for Tom? - Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?

çalış
{f} labor

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

He works in the laboratory. - O labaratuarda çalışır.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

I felt tired from having worked for hours. - Saatlerce çalışmaktan yoruldum.

I worked for a full 24 hours without getting any sleep. - Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.

çalış
{f} studying

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

I'm studying the American drama. - Amerikan dramasını çalışıyorum.

çalış
{f} attempt

Tom attempted to persuade Mary to go to church with him. - Tom Mary'yi onunla birlikte kiliseye gitmek için ikna etmeye çalıştı.

They're attempting to contact her. - Onunla iletişim kurmaya çalışıyorlar.

çalış
{f} study

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalış
{f} work

She had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

He had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} run

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

How many times a day does that bus run? - O otobüs günde kaç kez çalışır?

çalış
{f} labour
çalışma
field

What's your major field of study? - Ana çalışma alanınız nedir?

Tom's field of study is law. - Tom'un çalışma alanı hukuktur.

çalışma
operation

The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world. - Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.

çalışma
slaving
çalışma
motion
çalışma
human activity
çalışma
in working
dini çalışmalar
religious studies
kritik çalışmalar
critical studies
yurt dışı çalışmalar
(Ticaret) overseas operations
çalış
labored

They labored day after day. - Onlar üst üste her gün çalıştılar.

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

çalışma
study, studying. Ç
çalışma
work, working
çalışma
praxis
çalışma
labour [Brit.]
çalışma
job of work
çalışma
starting

She lost no time in starting to work on new project. - O, yeni proje üzerinde çalışmaya başlamada hiç zaman kaybetmedi.

çalışma
gear
çalışma
training

Tom does weight training. - Tom ağırlık çalışması yapar.

çalışma
(Hukuk) labour, work
çalışma
action
çalışma
reading

I plan to try reading some other books. - Diğer bazı kitapları okumaya çalışmayı planlıyorum.

çalışma
workings
İleri Askeri Çalışmalar Okulu
(Askeri) School of Advanced Military Studies
التركية - التركية

تعريف çalışmalar في التركية التركية القاموس.

çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
çalış
Çalma işi veya biçimi
çalışma
İşe başlama saati
çalışma
Bünyesindeki suyun azalması veya çoğalması sonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi
çalışma
Çalışmak işi, emek, sa'y
çalışma
Bir yapı elemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması
çalışma
Çalışmak işi, emek, say: "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim."- Y. K. Karaosmanoğlu
çalışma
Bilimsel ve sanatsal amaçlı ürün
çalışmalar
المفضلات