çılgınca

listen to the pronunciation of çılgınca
التركية - الإنجليزية
madly

Fadil and Layla fell madly in love. - Fadıl ve Leyla çılgınca aşık oldular.

Tom was madly in love with Mary. - Tom Mary'ye çılgıncasına âşıktı.

madly, wildly
far out
frantic

Tom is texting frantically on his phone. - Tom telefonunda çılgınca mesaj atıyor.

Paramedics worked frantically to save Tom's life. - Sağlık görevlileri Tom'un hayatını kurtarmak için çılgınca çalıştı.

frenzied
madly, crazily, wildly
wild

His heart was beating wildly. - Kalbi çılgınca çarpıyordu.

The consumer price index has been fluctuating wildly. - Tüketici fiyat endeksi çılgınca dalgalanıyor.

like mad
frenetic
rather mad, crazy, or wild
tearing
frantically

Sami was frantically waving a flashlight. - Sami çılgınca bir el feneri sallıyordu.

Tom is texting frantically on his phone. - Tom telefonunda çılgınca mesaj atıyor.

crazy

Your ideas sound crazy. - Sizin fikirleriniz çılgınca görünüyor.

It may seem like a crazy idea, but I think we should go visit Tom and Mary right now. - Bu çılgınca bir fikir gibi görünebilir fakat sanırım hemen şu anda Tom'u ve Mary'i ziyaret etmeye gitmeliyiz.

frantical
insensate
desperately
crazily
wildly

The consumer price index has been fluctuating wildly. - Tüketici fiyat endeksi çılgınca dalgalanıyor.

His heart was beating wildly. - Kalbi çılgınca çarpıyordu.

frenziedly
foolhardy
frenetically
çılgınca alkış
ovation
çılgınca alkışlamak
break into applause
çılgınca eğlenmek
whoop it up
çılgınca eğlenmek
be on the loose
çılgınca hoşlanan kimse
fiend
çılgınca istemek
lust after
çılgınca para harcamak
go on a spending spree
çılgınca para harcamak
go on a shopping spree
çılgınca para harcamak
go on a buying spree
çılgınca şey
wingding
التركية - التركية
Aşırı bir biçimde
Deli gibi, delicesine: "Mademki Salvotore'yi o derece kıskandım, demek ki kendisine çılgınca âşıktım."- R. H. Karay
Aşırı bir biçimde: "Gençler, çocuklar, günün kahramanına çılgınca tezahürat yapıyorlar."- H. Taner
Deli gibi, delicesine