He tried solving the problem.
- Problemi çözmeyi denedi.
He succeeded in solving the problem.
- O, sorunu çözmeyi başardı.
It was a difficult problem to solve.
- Çözmesi zor bir problemdi.
The police set out to solve the crime.
- Polis, suçu çözmek için yola çıktı.
The solution of the puzzle required no time.
- Bu bulmacayı çözmek zaman gerektirmedi.
Tom had trouble resolving the situation.
- Tom'un durumu çözmede sorunu vardı.
I don't have a decryption program.
- Bir şifre çözme programım yok.
I had difficulty working out the problem.
- Sorunu çözmede zorluk çektim.
He tried to solve the problem, but had no luck.
- O, sorunu çözmek için çalıştı, ama şansı yoktu.
John tried in vain to solve the problem.
- John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
It's a truly difficult problem to resolve.
- Bu çözmek için hakikaten zor bir problem.
The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
Tom took off his jacket and untied his bow tie.
- Tom ceketini çıkardı ve papyonunu çözdü.
I can't untie this knot.
- Bu düğümü çözemiyorum.
It's almost impossible to work out this problem.
- Bu sorunu çözmek hemen hemen imkânsız.
The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
Tom and Mary worked together to solve the problem.
- Tom ve Mary sorunu çözmek için birlikte çalıştılar.
What do you think is the best way to settle this conflict?
- Sizce bu anlaşmazlığı çözmek için en iyi yol nedir?
We should not resort to arms to settle international disputes.
- Uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için silahlara başvurmamalıyız.
Why is it necessary to resolve conflicts?
- Neden bu çatışmayı çözmek gerek?
It's a truly difficult problem to resolve.
- Bu çözmek için hakikaten zor bir problem.
It's not going to be easy to decode.
- Şifreyi çözmek kolay olmayacak.
I hope that you are able to resolve the situation soon.
- Yakında durumu çözebileceğini umuyorum.
The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
I don't have a decryption program.
- Bir şifre çözme programım yok.
Tom took off his jacket and untied his bow tie.
- Tom ceketini çıkardı ve papyonunu çözdü.
Tom's shoelaces are untied.
- Tom'un ayakkabı bağcıkları çözük.
I'm trying to work out this problem.
- Bu sorunu çözmeye çalışıyorum.
I am going to work out the problem by myself.
- Problemi tek başıma çözeceğim.
This is how I solved the problem.
- Bu benim problemi nasıl çözdüğümdür.
You could have solved this puzzle with a little more patience.
- Biraz daha sabırla bu bulmacayı çözebilirdin.
Takeo is engrossed in solving mathematical problems.
- Takeo matematik problemlerini çözmeye dalmış.
I have my own way of solving it.
- Onu çözmek için kendi tarzım var.
This is too hard a problem for me to solve.
- Bu benim çözemeyeceğim kadar çok zor bir problem.
Allen was given a problem that was impossible to solve.
- Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
Today, we are going to unravel the mystery of the English subjunctive.
- Bugün, İngilizce dilek kipinin gizemini çözeceğiz.
As the story advances, the mystery unravels.
- Hikaye ilerledikçe gizem çözülür.
Sugar dissolves in hot water.
- Şeker sıcak suda çözülür.
Oxygen from the air dissolves in water.
- Havadan gelen oksijen suda çözülür.
Investigators are trying to decipher what happened.
- Müfettişler ne olduğunu çözmeye çalışıyor.
It's not going to be easy to decode.
- Şifreyi çözmek kolay olmayacak.
We have to figure out what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğunu çözmek zorundayız.
Tom is trying to figure out a way to solve the problem.
- Tom, sorunu çözmek için bir yol bulmaya çalışıyor.