Your shoes are untied.
- Ayakkabıların çözülmüş.
I can't untie this knot.
- Bu düğümü çözemiyorum.
The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
They haven't yet resolved their problems, but at least they're discussing them.
- Onlar sorunlarını henüz çözemediler ama en azından onları ele alıyorlar.
I don't have a decryption program.
- Bir şifre çözme programım yok.
Your shoes are untied.
- Ayakkabıların çözülmüş.
Tom held the knife between his teeth as he untied the knot.
- Tom düğümü çözerken bıçağı dişlerinin arasında tuttu.
I am going to work out the problem by myself.
- Problemi tek başıma çözeceğim.
I'm going to work out the problem by myself.
- Problemi kendi başıma çözeceğim.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
You could have solved this puzzle with a little more patience.
- Biraz daha sabırla bu bulmacayı çözebilirdin.
He succeeded in solving the problem.
- O, sorunu çözmeyi başardı.
Try solving the problem.
- Problemi çözmeye çalış.
These problems will be solved in the near future.
- Bu problemler yakın gelecekte çözülmüş olacak.
This is too hard a problem for me to solve.
- Bu benim çözemeyeceğim kadar çok zor bir problem.
As the story advances, the mystery unravels.
- Hikaye ilerledikçe gizem çözülür.
Today, we are going to unravel the mystery of the English subjunctive.
- Bugün, İngilizce dilek kipinin gizemini çözeceğiz.
Sugar dissolves in warm coffee.
- Şeker sıcak kahvede çözünür.
Sugar dissolves in hot water.
- Şeker sıcak suda çözülür.
Investigators are trying to decipher what happened.
- Müfettişler ne olduğunu çözmeye çalışıyor.
It's not going to be easy to decode.
- Şifreyi çözmek kolay olmayacak.