Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.
- Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor.
I met your father once.
- Bir keresinde babanla karşılaştım.
Once upon a time there was a poor man and a rich woman.
- Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.
Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
- Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Try doing it once more.
- Onu bir kez daha yapmayı dene.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Lots of famous people come here.
- Bir sürü ünlü kişi buraya gelir.
Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki.
- Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım sırada bana bir sürü yer gösterdi.
We're going to do it properly.
- Biz onu uygun bir şekilde yapacağız.
Are you unable to see properly?
- Uygun bir şekilde göremiyor musun?
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
Tom said that nothing like that would ever happen again.
- Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Let me know if you are in need of anything.
- Eğer bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun.
Each of the brothers has a car.
- Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
I want to leave these packages for a while.
- Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
He stood there for a while.
- O, bir süre orada durdu.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
I'm not certain about anything.
- Herhangi bir şey hakkında emin değilim.
Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.
- Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi.
Will I be the only one going to the party?
- Bir tek ben mi partiye gideceğim?
Only those who believe in the future believe in the present.
- Bir tek geleceğe şu inananlar, o ana inanır.
After dinner, George's dad took him aside.
- Akşam yemeğinden sonra, George'nin babası onu bir kenara aldı.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990'dan beri, on bir bayan öğrenci ödülü aldı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
The badly burnt pilot was still in the cockpit.
- Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
Tom asked Mary what he should do next.
- Tom Mary'ye bir dahaki sefer ne yapması gerektiğini sordu.
I'll try not to disappoint you next time.
- Bir dahaki sefere seni hayal kırıklığına uğratmamaya çalışacağım.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have been to Kyoto one time.
- Bir kez Kyoto'da bulundum.
I've been to Canada one time.
- Kanada'da bir kez bulundum.
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
Tom is only supposed to have one visitor at a time.
- Tom'un bir seferde sadece bir ziyartçisi olması gerekiyor.
Do one thing at a time.
- Bir seferde bir şey yapın.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
He lives somewhere around the park.
- O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
- Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
Tom was beaten severely.
- Tom ciddi bir şekilde yenildi.
She seldom, if ever, goes to movies by herself.
- Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
- Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
There are many books on this subject.
- Bu konuda bir hayli kitap var.
A grasshopper and many ants lived in a field.
- Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Tom comes here every now and then.
- Tom arada bir buraya gelir.
He comes to visit us every now and then.
- Arada bir bizi ziyaret etmeye gelir.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
We go to the theater once every two weeks.
- Biz her iki haftada bir kez tiyatroya gideriz.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.