(b) position

listen to the pronunciation of (b) position
الإنجليزية - التركية

تعريف (b) position في الإنجليزية التركية القاموس.

position
mevki
position
{i} pozisyon

O, yeni pozisyonundan vazgeçerek karısını hayal kırıklığına uğratmak istemedi. - He didn't want to disappoint his wife by giving up his new position.

Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var. - There are few high-ranking positions left open for you.

position
{i} konum

Şu anda hassas bir konumdayım. - I am now in a delicate position.

Ben şimdi size yardım edecek konumda değilim. - I am not now in a position to help you.

position
durum

O, durumunu bana açıkladı. - He explained his position to me.

Tom durumunu netleştirmedi. - Tom didn't make his position clear.

position lamp
Araç park lambası
put someone in an awkward position
Birini zor duruma sokmak
chair
başkan! (parlemento)
alternate firing position
(Askeri) değiştirme ateş mevzii
alternate position
(Askeri) değiştirme mevzii
alternative position
(Askeri) değiştirme mevzii
apparent position
(Askeri) zahiri mevki
assault position
(Askeri) hücum mevzi
assembly position
toplanma yeri
chair
ray yatağı
chair
mevki
clock code position
(Askeri) saat kodu mevkii
closed position
(Bilgisayar,Teknik) kapalı konum
competitive position
(Ticaret) rekabetçi konum
develop a position
(Askeri) durumu aydınlatmak
difficult position
açmaz
digit position
(Bilgisayar,Teknik) sayamak konumu
financial position
(Ticaret) finansal yapı
financial position
(Ticaret) finansal durum
firing position
(Askeri) nişan vaziyeti
in a position to
durumda olmak
kneeling position
(Askeri) çökerek nişan vaziyeti
kneeling position
(Askeri) çökerek atış vaziyeti
middle position
(Spor) orta pozisyon
neutral position
(Otomotiv) boş vites
neutral position
(Otomotiv) boş
observed position
(Askeri) rasadi mevki
offside position
(Spor) ofsayt pozisyonu
position
(Kanun) yargı
position
(Ticaret) kanı
position
konumuna getirmek
position
hal

Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu. - My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.

position
konumlanmak
position
konumlamak
position
pozisyonlandırmak
position
unvan

Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez. - A big title does not necessarily mean a high position.

position
(Ticaret) kişisel görüş

Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti. - The president stated his position on the issue.

position
görevi

O on yıldır şimdiki görevinde kaldı. - She has remained in her present position for ten years.

Okul müdürlüğü görevine terfi ettirildi. - He was promoted to the position of school principal.

position
(Politika, Siyaset) düşünce
position
(Ticaret) konumlandırmak
position paper
anımsatıcı not
position paper
hatırlatıcı not
privileged position
(Politika, Siyaset,Ticaret) imtiyazlı durum
prone position
(Tıp) yüzükoyun
reverse position
(Otomotiv) geri vites konumu
reverse position
(Otomotiv) r konumu
secure one's position
yerini sağlama almak
secure one's position
yerini sağlamlaştırmak
stroke position sleeve
ayar lokması
supine position
(Tıp) sırtüstü
throttle position
(Otomotiv) boğaz pozisyonu
throttle position
gaz konumu
true position
(Denizbilim) hakiki mevkii
units position
virgül konumu
air position indicating radar
hava durum gösterge radarı
assign to a lower position
daha alt göreve ata
be in a position to
-cek durumda olmak
bit position
bit pozisyonu
block position
blok konumu
chair
yönetmek
chair
profesörlük makamı
chair
iskemle

Sadece bir iskemle vardı. - There was only one chair.

chair
başkan

Lütfen başkana hitap et! - Please address the chair!

Tom başkan olarak atanmayı beklemiyordu. - Tom didn't expect to be appointed chairman.

chair
(tren rayı) kalası tutturan metal nesne
chair
başkanlık yapmak
change of position
pozisyonu değiştirme
change position
pozisyon değiştir
code position
kod konumu
digit position
sayı konumu
empty position
boş alan
erect position
ayakta dik duruş pozisyonu
erect sitting position
dik oturuş pozisyonu
face down position
yüz aşağı pozisyon
favorable position
elverişli pozisyon
financial position
mali durum
genupectoral position
diz göğüs pozisyonu
had position
pozisyon al
have position
pozisyon al
having position
{i} pozisyon alma
having position
{f} pozisyon al
horizantal face down position
yatay başaşağı pozisyonu
idle position
rölanti yağdayı
idle position
boşta durum
in position
yerinde
index position
dizin konumu
initial position
başlangıç konumu
knee chest position
diz göğüs pozisyonu
legal position
hukuki durum
lithotomy position
litotomi pozisyonu
method of false position
yanılma yöntemi
mid position
orta nokta
next available position counter
ilk boş yer sayacı
out of position
yerinden çıkmış
out of position
yerinde değil
position
yerini belirlemek
position
yer

Kendini benim yerime koy. - Put yourself in my position.

Bütün oyuncular yerlerindeydi. - All the players were in position.

position
vaziyet
position

Hükümet konağında iyi bir işi var. - He has a good position in a government office.

CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu. - The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.

position
memuriyet
position
yerleştirmek
position
rütbe
position
duruş
position
görev

Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu. - My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.

Ben, yeni görevinde aktif bir rol alacağından eminim. - I am sure you will take an active role in your new position.

position finder
yön bulucu
position lights
seyir ışıkları
position of fetus
fetus pozisyonu
position of the effort
kuvvet çekidi
position of the fulcrum
destek çekidi
position of the sun
güneşin konumu
position out
konum değiştir
position vector
konum vektörü
prone position
yüzükoyun pozisyon
resting position
dinlenme pozisyonu
starting position
başlama yağdayı
starting position
marş yağdayı
tab position
sekme konumu
trendelenburg's position
trendelenburg pozisyonu
upright position
dik pozisyon
be in a position to do s.t.
(about) (bir konuda) bir şeyler yapabilecek durumda olmak
breech position
Ana rahmindeki bebeğin doğumdan önce aldığı poızisyon
conning position
(Denizcilik) Denizcilikte, köprüüstünde, teknenin olağan manevralarının yaptırılabileceği, tekne üzerinde yol olduğunda ilgili tüm düzenek ve donanımların kolayca kullanılabileceği, ayrıca seyirde dışarıyı gözlemenin en iyi olduğu bir konum
current position analysis
Geçerli konumunuzu analizi
equilibrium trade position
denge ticaret durumu
executive position
yönetici pozisyonu
fetal position
cenin pozisyonunda
fowler's position
Arkaya konulan bir yastıkla sırt belirli düzeyde yükseltilmiş, bacaklar dizden hafif bükülmüş şekilde yarı oturur pozisyon
he knows his position
onun konumunu biliyor
in my position
Benim yerimde
intermediate daily position
günlük ara mevzii
lotus position
lotus pozisyonu
off position
pozisyon kapatma
permanent position
kalıcı pozisyon
persons of position
pozisyonu kişiler
position o.s.
(to do s.t.) 1. -e uygun pozisyona girmek: The football player positioned himself for a goal. Futbolcu gol pozisyonuna girdi. 2. (bir şey yapabilmek için) zemin hazırlamak: He iş positioning himself to become president. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için kendine zemin hazırlıyor
position on
pozisyon
powerful position
güçlü bir konuma
put yourself in my position
benim yerime köy
rotational position sensing
dönel konum algılama
sign position
işaret konumu
staff position
personel pozisyon
starting position
başlama durumu, mars durumu
superior-position
üstün konuma
take position
Pozisyon almak
to gain a position by force
zorla bir pozisyon elde etmek için
upright position
ayakta dik duruş pozisyonu
chair
(fiil) sandâlyeye oturtmak, makama geçirmek, yetki vermek, başkanlık etmek, yönetmek
chair
(isim) sandalye, iskemle, koltuk; makam, başkanlık makamı, kürsü; elektrikli sandalye; tahtırevan
chair
{i} elektrikli sandalye

Elektrikli sandalye bir dişçi tarafından icat edildi. - Electric chair was invented by a dentist.

chair
{i} başkanlık makamı

Barry Taylor'un ismi başkanlık makamı için ileri sürüldü. - Barry Taylor's name has been put forward for the post of chairman.

chair
{f} makama geçirmek
chair
{i} kurul başkanı, başkan
chair
take the chair başkanlık makamın
chair
{f} sandâlyeye oturtmak
chair
{i} tahtırevan
chair
{i} iskemle, sandalye
الإنجليزية - الإنجليزية
chair
anatomical position
The position of the human body, standing erect, with the face directed anteriorly, the upper limbs at the sides and the palms turned anteriorly (supinated), and the feet pointed anteriorly; used as the position of reference in description of site or direction of various structures or parts as established in official anatomical nomenclature. Note: The palms are toward our view and we cannot see the back of the hands
assume the position
To turn away, with your hands in a visible and unmovable position so that you can be searched

A day or two later we took down another seller and this time the rookie performs the search. Assume the position! he tells the guy. So the guy leans against the side of the car.

bubble position
The bottom qualifying position in a race, on the outside of the last row at the starting line

Smith is in the bubble position, having barely beaten out Jones for the last spot.

cash position
The amount of cash available to a company at a given point in time
cowgirl position
A sex position in which the man lies on his back, and the woman sits on top of him facing him
cowgirl sex position
Alternative form of cowgirl position
developmental position
A job that is designed to train or develop employees in preparation for further career advancement. example: management trainee
emergency position indicating radio beacon
an emergency location radio beacon, used on ships
emergency position indicating radio beacons
plural form of emergency position indicating radio beacon
fetal position
A posture in which the head and knees are brought as close to the abdomen as possible
fetal position
The location of the fetus inside a womb
fielding position
Any of many named parts of the field of play at which fielders traditionally stand
lotus position
a cross-legged sitting posture; a meditative position in Hinduism and Buddhism, also used in yoga and sexual intercourse
missionary position
A position for sexual intercourse in which the man and woman face each other, with the man on top
pole position
first place, favourite
pole position
The top qualifying position for a race, on the inside of the front row at the starting line

Smith once again enjoys the pole position.

position
A place on the playing field, together with a set of duties, assigned to a player

Stop running all over the field and play your position!.

position
An amount of securities or commodities held by a person, firm, or institution

Strong earnings have bolstered the company's financial position.

position
A post of employment; a job
position
To put into place
position
A status or rank

Chief of Staff is the second-highest position in the army.

position
An opinion, stand, or stance

My position on this issue is unchanged.

position
A place or location
position
A posture

Stand in this position, with your arms at your side.

position argument
The claim a writer or speaker makes about a controversial issue
position paper
An essay or report which expresses a position, conclusion, or recommendation concerning a contested issue or undecided question and which usually contains arguments or reasons in support of this position

The first chapter is a position paper on explanation in the social sciences, a plea for mechanisms as opposed to law-like principles.

qualifying position
The position given at the start of a race, ranked from most favorable to least favorable, awarded according to the times achieved during qualification
recovery position
A person's position lying on the floor, which minimises an unconscious person from further risk
reverse cowgirl position
A sex position in which the man lies on his back, and the woman sits on top of him facing towards his feet
sex position
The position of two or more lovers for sexual intercourse
position
the manner in which a thing is placed
put someone in an awkward position
Make a situation difficult for someone; to make it difficult for someone to evade or avoid acting
position
{n} a situation, principle laid down, rule
cognitive optimum position
(Psikoloji, Ruhbilim) A set of conditions favoring the selection of certain kinds of concepts found in all religious traditions, past and present. Reference: Harvey Whitehouse
common position
The common position in the context of the common foreign and security policy is designed to make cooperation more systematic and improve its coordination. The Member States are required to comply with and uphold such positions which have been adopted unanimously at Council meetings
original position
(Felsefe) The original position is a hypothetical situation developed by American philosopher John Rawls as a thought experiment to replace the imagery of a savage state of nature of prior political philosophers like Thomas Hobbes. In social contract theory, persons in the state of nature agree to the provisions of a contract that defines the basic rights and duties of citizens in a civil society. In Rawls's theory, Justice as Fairness, the original position plays the role that the state of nature does in the classical social contract tradition of Thomas Hobbes, Jean-Jacques Rousseau, and John Locke. The original position figures prominently in his book, A Theory of Justice, and it is one of the most influential ideas in twentieth-century philosophy. It has influenced a variety of thinkers from a broad spectrum of philosophical orientations
(b) position

    الواصلة

    (b) po·si·tion

    النطق

    فيديوهات

    ... a tricky position if they want to comply with all the laws. ...
    ... country recognize, which is put ' put people in a position where they're going to lose ...
المفضلات