ziyade

listen to the pronunciation of ziyade
التركية - الإنجليزية
very, extremely, exceedingly
(doing something) a lot, a great deal, considerably, greatly, much
a lot of, much; many: O günlerde ziyade yiyecek vardı. In those days food was plentiful
needless, unnecessary
more, much, too much; excessive
(doing something) to an excessive degree, overmuch
needlessly, unnecessarily
excessively, too
courtyard (of a mosque)
rather than, more than: Burası, evden ziyade müzeye benziyor. This place is more like a museum than a house. Matematikten daha ziyade tarihi seviyor. He likes history more than he does math
more, greater: Ecmel'in tecrübesi Ekmel'inkinden ziyade. Ecmel's more experienced than Ekmel
what is left over, excess, surplus: Ziyadesini bana ver! Give me what's left over
excessive; too much; too many
excessive
much
more

Our teacher used to say This is going to hurt me more than it hurts you before laying into us with a cane. - Öğretmenimiz bizi bir değnekle dövmeden önce Bu, sizden ziyade beni incitecek. derdi.

The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger. - Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.

too much
supra
Ziyade olsun!
Thank you!
ziyade olsun! Thank you very much!
(said to someone after eating something he/she has offered one)
en ziyade müsaadeye mazhar millet tarifesi (en cok kayrılan ülke tarifesi )
(Ticaret) most-favoured –nation –tariff
daha ziyade
a fortiori
التركية - التركية
Çok, daha çok, daha fazla
Çok, daha çok, daha fazla: "Tevkifhane müdürü de bizden ziyade onlarla ahbaplık etti."- F. R. Atay. Çoğalma, artma
çok, daha çok
Çoğalma, artma
(Osmanlı Dönemi) fazla, çok, artan, fazla kalan
ZİYADE
(Osmanlı Dönemi) Artma, çoğalma
ZİYADE
(Osmanlı Dönemi) Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan
ziyade
المفضلات