yollar

listen to the pronunciation of yollar
التركية - الإنجليزية
routes
ways out
ways

They wanted to try new ways of living. - Onlar yaşam için yeni yollar denemek istediler.

Hackers find new ways of infiltrating private or public networks. - Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.

trails

I like walking on dusty and rocky trails. - Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

yol
manner
yol
road

The drugstore is at the end of this road. - Eczane yolun sonunda.

The muddy road has ruined my new shoes. - Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.

yol
{i} path

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

yol
{i} track

You are way off the track. - Sen yoldan çıkmışsın.

I think you're on the right track. - Sanırım sen doğru yoldasın.

yol
way

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

As they didn't know the way, they soon got lost. - Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.

yollar ve yöntemler
ways and means
yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

yol
{i} approach

This road is the only approach to the city. - Bu yol şehre giden tek yoldur.

What's the best way to approach a girl? - Bir kıza yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

Whichever way you take, it'll take you the same time. - Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

This is the shortest route to Paris. - Bu, Paris'e giden en kısa yoldur.

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

A rail is a piece of metal or wood which is long and thin. For example, a train runs on rails, which is why we call it a railway train. - Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.

I managed to catch the 8 o'clock train by running all the way to the station. - İstasyona giden bütün yolu koşarak 8 trenini yakalayabildim.

yol
solution

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

yol
meatus
yol
ways

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

Love moves in mysterious ways. - Aşk gizemli yollarda ilerler.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

Everything was in order until he came. - O gelinceye kadar her şey yolundaydı.

yol
streak
yol
means

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

The line was huge and stretched all the way around the block. - Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu.

Please tell me which railway line to use from the airport to downtown. - Havalanından şehir merkezine hangi demir yolu hattını kullanacağımı bana söyle lütfen.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

Where does this road lead to? - Bu yol nereye götürür?

yol
{i} wise

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

yol
way of

The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful. - Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

yol
way for
yol
via

You want to go via the tunnel? - Tünel yoluyla mı gitmek istiyorsun?

Reply me via mail only when you read and understand this. - Bunu okuyup anladığın zaman bana yalnızca posta yoluyla yanıt ver.

alışılagelmiş yollar
usual channels
ikincil yollar
secondary routes
kimyasal yollar
(Kimya) chemical means
kritik yollar
(Tıp) critical pathways
kurtarıcı yollar mısınız
Can you send a tow truck
resmi yollar
offical channels
tamirci yollar mısınız
Can you send a mechanic
valizim için lütfen birini yollar mısınız
Please send someone for my baggage
yasadışı yollar
(Hukuk) illegal methods
yerel yollar
(Bilgisayar) local routes
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

She showed me the snaps which she had taken during her journey. - Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.

The journey has just begun. - Yolculuk henüz başladı.

yol
walk

They walked along the road three abreast. - Onlar yol boyunca üçü yan yana yürüdü.

As there was no bus service, we had to walk all the way to the station. - Otobüs servisi olmadığı için, biz, istasyona giden bütün yolu yürümek zorunda kaldık.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

We opposed his plan to build a new road. - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.

Tom has made plans for a trip to Boston. - Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

Could you show me the way to the bus stop? - Bana otobüs durağına giden yolu gösterir misiniz?

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

yol
access

The picnic area is easily accessible by road. - Piknik alanına kara yolu ile kolayca ulaşılabilir.

The place is not accessible by land. - Yere kara yoluyla ulaşılamaz.

yol
beeline
yol
{i} weigh

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

Tom is looking for an easy way to lose weight. - Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) HUTUT
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yollar
المفضلات