تعريف yol yol في التركية الإنجليزية القاموس.
- striped, stripy
- stripy
- striped
- yol
- manner
- izlenen yol
- course
- yol
- road
This road leads you there.
- Bu yol sizi oraya götürür.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- yol
- track
You're on the right track.
- Siz doğru yoldasınız.
I think you're on the right track.
- Sanırım sen doğru yoldasın.
- yol
- way
Fortunately they had no storms on the way.
- Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
- yol
- path
The path is bordered with hedges.
- Yol çitlerle sınırlanmıştır.
Show us the straight path.
- Bize doğru yolu göster.
- yol ver
- Yield
- yol şeridi
- lane
- yol boyunca
- all the way
Tom came all the way from Boston.
- Tom yol boyunca Boston'dan geldi.
The train was so crowded that we were obliged to stand all the way to Osaka.
- Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık.
- yol vermek
- yield
- bataklıktan geçen yol
- causeway
- doğru yol
- the right way
Is this the right way to the museum?
- Bu, müzeye giden doğru yol mu?
Is this the right way to the station?
- Bu, istasyona giden doğru yol mu?
- ekspres yol
- highway
- izlenecek yol
- itinerary
- yol
- (Bilgisayar) to
- yol
- avenue
There's but one avenue to earn money.
- Para kazanmak için sadece bir yol var.
- yol gösteren levha
- signpost
- yol tepmek
- hoof
- yol tutması
- motion sickness
- yol çukuru
- pothole
- başvurulan yol ve yöntem
- tactic
- besleyici yol
- feeder line
- beton yol
- (Askeri) metalled road
- bozuk yol
- (Bilgisayar) bad route
- bütün yol
- (Bilgisayar) full path
- daire çizen yol
- circus
- dikey yol
- (Askeri) axial road
- dolgu yol
- causeway
- düz yol
- straight road
- erken kalkan yol alır
- the early bird gets the worm
- erken kalkan yol alır
- early bird catches the worm
- esnek yol kaplaması
- (İnşaat) flexible pavement
- genel yol
- highway
- genetik mutasyona yol açan
- (Tıp) mutagenic
- geri yol
- (Askeri) astern
- gizli yol
- by-way
- her yol
- everyway
- herkesin geçtiği yol
- the beaten path
- hızlı yol
- (İnşaat) fast track
- ikinci yol
- relief road
- ikinci yol
- bypass
- ileri yol
- (Askeri) ahead
- kestirme yol
- (Pisikoloji, Ruhbilim) heuristics
- kestirme yol tuşu
- (Bilgisayar) shortcut key
- kritik yol metodu
- (Askeri,İnşaat) critical path method
- seçenek yol
- alternative route
- seçenek yol atama
- (Bilgisayar) alternative routing
- takip edilecek yol
- (Ticaret) route
- takip edilen yol
- track
- tâli yol
- turnout
- uzak yol
- (Askeri) ocean going
- uzun yol
- long-distance
- yerel yol
- (Bilgisayar) local path
- yol
- carline
- yol
- tempo
- yol
- purpose
What's the purpose of your trip?
- Yolculuğunun amacı nedir?
- yol
- device
- yol
- route
This is the shortest route to Paris.
- Bu, Paris'e giden en kısa yoldur.
I can't decide which route to take to Boston.
- Boston'a hangi yoldan gideceğime karar veremiyorum.
- yol
- (Meteoroloji) trajectory
- yol
- (Matematik) contour
- yol
- procedure
- yol
- mode
At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane.
- O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.
- yol
- (Ticaret) remedy
- yol
- run
The road runs parallel to the river.
- Yol nehre paralel çalışır.
The road runs from Tokyo to Osaka.
- Yol Tokyo ve Osaka arası çalışır.
- yol
- road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
- yol
- (Pisikoloji, Ruhbilim) tract
- yol
- railway track
- yol
- time
Whichever way you take, it'll take you the same time.
- Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.
There is a little time before the train departs.
- Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- yol
- approach
We're approaching the end of our journey.
- Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.
Our plane was dangerously approaching the Turkish Airlines airliner.
- Uçağımız tehlikeli bir biçimde Türk Hava Yolları uçağına yaklaşıyordu.
- yol
- solution
Both parties took a step towards a solution.
- Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.
The best solution can only be found by a process of trial and error.
- En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.
- yol
- style
- yol
- rate of speed
- yol
- (İnşaat) gangway
- yol
- carpet
- yol
- (Denizbilim) patway
- yol
- conduit
- yol alma
- progress
- yol açan
- leading
- yol ağzı
- junction
- yol ağı
- road network
- yol kesmek
- (Askeri) slow down
- yol kesmek
- block
- yol kesmek
- intercept
- yol kesmek
- waylay
- yol vermek
- make way
- yol vermek
- (Konuşma Dili) give the push
- yol vermek
- start
- yol vermek
- turn somebody out
- yol vermek
- make way for
- yol vermek
- (Dilbilim) give away
- yol vermek
- crank
- yol vermek
- yield the right-of-way
- yol vermek
- stand aside
- yol vermek
- discharge
- yol yok
- (Bilgisayar) no path
- zorla yol açmak
- (deyim) break into
- yol işareti
- road sign
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
- yol kenarında
- by the way
- başka yol yoktu
- there was no other way
- bir günlük yol
- A day's journey
- gidiş, yol, tarz, tempo
- going, way, style, tempo
- oto yol
- autobahn
- virajlı yol
- winding road
- yol almak
- get far
- yol ayrımı
- Parting of the ways
- yol gideri
- travel expense
- yol gösterici
- guide
- yol tarif etmek
- Give directions
- yol yiyeceği, azık
- the way of food, azık
- yol üstü
- way higher
- göle giden bu yol iyi bir yol mu
- Is the road to the lake a good one