The high building deprived their house of sunlight.
- Yüksek bina onların evini güneş ışığından yoksun bıraktı.
We were deprived of transportation.
- Biz ulaşımdan yoksun bırakıldık.
He is devoid of common sense.
- Sağduyudan yoksundur.
The man was devoid of such human feelings as sympathy.
- Adam sempati gibi insani değerleden yoksundu.
Tom did it out of a sense of justice.
- Tom onu bir adalet duygusundan yoksun olarak yaptı.
We sometimes disparagingly call noise, music that's insignificant and devoid of any charm.
- Bazen kötüleyici olarak gürültü, önemsiz ve cazibeden yoksun müzik diyoruz.
The man was devoid of such human feelings as sympathy.
- Adam sempati gibi insani değerleden yoksundu.
The street was empty of people and traffic.
- Cadde, insan ve trafikten yoksundu.
Tom istikrardan mahrum.
- Tom kararlılıktan yoksun.