Sami had a simple choice: jump or perish.
- Sami'nin tek bir seçimi vardı: atlamak ya da yok olmak.
A nuclear war will bring about the destruction of mankind.
- Bir nükleer savaş, insanlığın yok olmasına neden olacak.
All the snow on the mountain has disappeared.
- Dağdaki tüm kar yok olmuştu.
That group of people almost disappeared.
- O grup insanlar neredeyse yok oldular.
I want to help Native Americans to save their languages from extinction.
- Onların dillerini yok olmaktan kurtarmak için yerli Amerikalılara yardım etmek istiyorum.
Now we want to save our languages from extinction, not talk about them.
- Şimdi onlar hakkında konuşmayı değil dillerimizi yok olmaktan kurtarmayı istiyoruz.
Justice without mercy is cruelty; mercy without justice is the mother of dissolution.
- Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.
You need to disappear before they find you.
- Onlar seni bulmadan önce, yok olmalısın.
It's feared that some low-lying Pacific Island nations will disappear as seas rise as a result of global warming.
- Pasifik'teki düşük rakımlı bazı ada ülkelerinin, deniz seviyesinin küresel ısınma sonucu yükselmesiyle yok olmasından korkuluyor.