He has read and traveled extensively.
Far from stopping, the storm became much more intense.
- Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
- Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
He has a very dense beard.
- Onun çok yoğun bir sakalı var.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
Tom is still in intensive care.
- Tom hâlâ yoğun bakımda.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
Boil the soup down until it becomes thick.
- Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
We walked through thick bushes.
- Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
I have rather a busy afternoon in front of me.
- Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
Tom has had a busy week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
Taro concentrated on memorizing English words.
- Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.
She concentrated on one thing.
- O bir şey üzerinde yoğunlaştı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
He took a detour to avoid the heavy traffic.
- Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.
We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.
We were late for school because it was raining hard.
- Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.